|Arkadaşlar Daima Kurtarır|
Telefonuma gelen mesajı okuduktan sonra yüzümdeki gülümsemeye engel olamadım. Hızlıca tişörtümü çıkarıp gömleğimi giydim ve banyoda saçlarını tarayan Hera'nın yanına ilerledim. Ona hemen söylemeyi düşünmüyordum. Kendi gözleriyle görünce daha büyük sürpriz olacaktı.
Arkasına geçtiğimde aynadan baktı bana, umursamadan saçlarını taramaya devam etti ve fakat kollarımı beline dolandığımda şaşkınlıkla durmuştu. Çenemi omzuna yasladım. Gözlerimiz aynada buluşmuştu. Hala dün olanlar yüzünden kırgındı.
Öyle ki, ne konsere gitmiştik ne de bara. Sadece yemek yiyip dönmüştük. Benimle asla konuşmamıştı.
"Özür dilerim. Bütün sorumluluğu sana yıkmaya çalışıyormuşum gibi hissettiğini biliyorum. Bir daha tekrarlanmayacak, söz veriyorum. Beni affedebilecek misin?"
Derin bir iç çekti ve bana döndü, kollarımı belinden ayırmadım. Birkaç saniye öylece gözlerime baktıktan sonra gömleğimin düğmelerini iliklemeye başladı.
"Ben de hemen çekip gitmesem daha iyi olurdu."
Yaptığı ve söylediği şey yüzünden şaşkınlıktan ölecektim neredeyse. Konuyu kapatmak için geçiştirir sanıyordum. Kaldı ki her kavgamızda çekip giden ben olurken, bunu yüzüme bile vurmamıştı. Rahatlayarak gülümsedim.
Son düğmeyi de ilikledikten sonra yakamı düzeltti. Ellerini çekmek üzereyken tuttum ve omuzlarıma yerleştirdim. Kendi ellerimi belinin iki yanına koyup alnımı alnına yasladım.
"Sana bir sürprizim var bugün."
"Ne? Neymiş?"
"Göreceksin. Hazırsan lobiye inelim."
Kafasını salladı. O çantasını alırken ben telefonumu cebime attım. Odadan çıkıp aşağı indiğimizde beklediğim kişileri görünce keyifle gülümsedim. Ben durunca Hera da durdu ve sorar gözlerle bakmaya başladı. Ona karşıyı işaret ettiğimde oraya döndü. Gözleri kocaman açılmıştı.
"Min Ho? Lu Yin?"
Lu Yin kıkırdadı. İkisi birbirlerine koşup sarıldıklarında ben de Min Ho'ya ilerledim. Sarılıp sırtını patpatladım, "Tekrar sağ ol Min Ho, geldiğiniz için."
"Ne demek kardeşim, iyi oldu bizim için de."
Ayrılıp kızlara döndük. Hera şaşkınlıkla sordu, "Sizin ne işiniz var burada?"
Lu Yin onun yanağını sıktı.
"Bizsiz tatil mi olurmuş?"Hera'nın gözlerindeki gülüşü görünce ne kadar özlediğimi fark ettim. Onu böyle mutlu görmeyeli çok uzun zaman olmuştu. Bana baktığında yüz ifadesinden teşekkür ettiğini anladım ve göz kırptım.
"Evet, odanıza yerleşin de kahvaltıya gidelim bari. Sonra havuza gideriz."
Min Ho, Lu Yin'in valizini alırken ben onunkini aldım. Yerleşmelerine yardımcı olduktan sonra kahvaltı salonuna inmiştik. Siparişlerimiz geldiğinde kahvaltıya başlamış ve ne yapacağımızı konuşmuştuk akşam için. Sonunda otelin barında buluşmaya karar vermiştik. Kahvaltıdan sonra üzerimizi değiştirip havuza gittik. Hera ilk gün yeterince yandığı için şemsiyenin altında şezlongda uzanıyordu. Lu Yin de onun yanında güneşlenirken biz Min Ho ile suya girip biraz uzaklaştık.
Kollarımı havuzun kenarına yaslayıp başımı geriye attım. Min Ho içeceğini yudumlarken bana döndü, "Bugün iyi görünüyorsunuz."
"Hm?"
"Kavga ettiğinizi söylemiştin, ama bugün iyi görüyorsunuz. Onunla konuştun herhalde?"
Olumlu anlamda kafamı salladım, "Sabah özür diledim. Düne kıyasla daha sakindi o da." derin bir iç çekerek ekledim, "Bilmiyorum Min Ho... Korkuyorum. Yine yanlış bir şey diyip kalbini kırarım diye ödüm kopuyor."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Vacation | Bang Chan
FanfictionNasıl anlatılır? Çok yakınımda sanki, ama dokunmaya kalksam aramıza uçurumlar girecekmiş gibi hissediyorum. Çok uzak, ama bi' elini tutsam her şey tamam olacak. İşte, garip. Tarif bile edemiyorum. Her şey; karşıma çıkan tatil broşürü ile başladı. "S...