Kendi emrine yeteri kadar asker toplasa dahi bu güzel gecenin tadını çıkartıp şafak operasyonuna başlamayı düşündüğü için şimdilik saraydaki balkonunda uzanıyordu. Gündüz insanların uykusuzluktan homurdandığını duymuştu.
Daha çok homurdanacaklardı. Bu gece de kabuslara engel olmayacaktı. Sonsuz gece sürecek ve ancak istediğini ele geçirince ona biat edenlere tatlı rüyalar verecekti.
Krystal huzurla izlediği sevgili Ay'ı ile geçirdiği gecenin ardından gelen şafakta ablasının odasına geldi. Ablası çoktan uyanmıştı çünkü gündoğumu saati gelmişti.
Krystal'ı serbest görünce şaşırmasına kalmadan boğazına dayanan kılıçla Jessica şaşkınlıkla bakakaldı.
"Ne yapıyorsun Stal?"
"Yeteri kadar sustum ablacığım. "
Normalde maviye çalan koyu yeşil gözleri olan Krystal, şimdi tıpkı kedi gibi ince göz bebeklerine ve cam göbeği renk gözlere sahipti. Üstelik yüzünün yarısı aydınlık ve kalan yarısı karanlıktı.
"Düzgün hükümdarlık yapmamana rağmen herkesin emrinde olmasına katlandım ama Ay'ı benden almana izin vermem!"deyip ablasına doğru kaldırdı kılıcı.
Jessica ince bir haykırışla kanatlarını bedenine siper etti. Kılıç öndeki kanadını çizerken hafifçe yere bulaşan kan kardeşinin pek de umrunda değil gibiydi.
Jessica elinde bir silah olmadığı için sihirle kardeşini def etmeye çalıştı. İşe yaradı da. Biraz geri püskürtebildiğinde odasından dışarı çıktı. Şu an hala hüküm süren gece olduğu için bu kadar güçlüydü kardeşi. Ay'ı gökten indirmeliydi.
Ay'a doğru uçarken üstüne atılan sihirli okla kanatları yeni bir darge alıyordu. Kardeşi sürekli kanatlarına saldırıyor olmalıydı. Kendisinin aksine öfke saçan Krystal tamamen zırhlıydı.
Jessica istese de ona zarar veremezdi.
Ablasının yükselmeyi bıraktığını gören kardeş şeytanice gülümseyerek sihir topu yolladı ablasına. Ablası üzerine gelen büyünün de etkisiyle geri savrulurken Krystal keyifle etrafına bakındı. Henüz gecenin son saatleri sanan aptal insanlar uyumaya çalıştıkları evlerindeyken kendi askerleri ablasının askerleriyle, o ablasıyla savaş veriyordu ve her şey kendi açısından iyiydi.
Ablasını uzun süre dikkat etmediği için gözden kaybedince en son düştüğü yere doğru uçtu.
Sarayın kütüphanesinde yerde kendine gelmeye çalışan Jessica derin nefesler alırken yanına düşen özel taşı gördü. Bunlar elementlerdi. Uyumun Elementleri demişlerdi onlara ve her biri bir iyi davranışın adını taşıyordu.
Krystal'ın ona doğru uçtuğunu pencereden görürken gücüyle elementleri aktive etmiş kardeşini tam doğru anda geri püskürtebilmişti. Fakat geri püskürttüğünde ortada bir Krystal bulamamıştı.
O Ay'daydı.
Ne olduğunu anlamadan yenilen Krystal Ay'a sürgün edildiğini anladığında kaçamadı. Ay'ı terk edemezdi. O, onun matemiydi.
Öte yandan zaten güçsüz düşmüştü ve kaçacak gücü yoktu.
Yeryüzünde hala şokta olan Krystal ağlayarak Güneş'in doğmasını sağlamıç ve ilk kez bir gündoğumdan bu kadar nefret etmişti.
Öte yandan Krystal kavuştuğu Ay'da sakince oturup bin yılın, ablasının onu buraya hapsetmesi tam bin yıl sürecekti, geçmesini bekleyecek ve plan yapacaktı.
Herkes kendine göre bir gelecek düşünüyordu kafasında.
Krystal'ı ayartan Kral Kai ise Krystal'ın sürgün edildiğinden bihaber şekilde krallığına geri döndü. Bir gün sıra ona da gelecekti.
YOU ARE READING
Magnetic Moon
FanfictionBir zamanlar büyülü iki kız kardeşin yönettiği bir ülke varmış. Adı Armonia olan bu ülkenin her şeyi iki kız kardeşin uyumuyla başlar ve uyumla devam edermiş. Büyük kız kardeş Güneş'i ve gündüzü yönetirken, küçük kız kardeş geceyi ve Ay'ı yönetirmiş...