''Babamın söylediğine göre, benim büyük büyük dedem renk körüymüş.''
''Yaa, nasıl bir şey ki o?'' diyerek başlamıştı benim hikayem. On yaşındaki ben, babama ''Baba, etraf bana çok sade geliyor. Neden her yer turuncu.'' demiştim. Babam ise ''Nasıl yani kızım?'' demiş, durumumu az çok anlamaya başlamıştı. ''Normal işte, her yer turuncu.''
''Biliyor musun Tezay, senin büyük büyük deden renk körüydü.''
''Renk körü mü?! Büyük büyük dedem kör müydü?'' Babam hafifçe gülüp ''Hayır kızım, ama renkleri doğru göremezdi.'' ''Bende onun için renklerin çoğusunu yanlış öğrenmiştim.'' dedi ve küçük ve gülücük attı. ''Ne yani, her yer turuncu değil mi? Oysaki bende turuncu bir dünyada yaşıyoruz sanmıştım.''
''Hayır kızım, maalesef. Dünyada sayamayacağım birçok renk var.''
''Dünya çok renkli, fazla renkli hatta. Ama bu renkleri hep kirletirler kızım. Belki de renk körlüğünün iyi yanı da budur. Kirlenmiş renkleri göremezsin.''
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Nereden bilebilirdim ki turuncu dünyamın normal olmadığını? Nereden bilebilirdim insanlar bana en sevdiğin renk ne diye sorunca tek cevabın turuncu olmadığını... Bilemezdim.
--
Evett. Giriş bölümümüz böyleydi. Nasıl buldunuz? Bir sürü taslak arasında en beğendiğim kitap sanırım bu olacak, köyde olmamın verdiği fırsatla güzelce bölüm yazabiliyorum. İlk 2 bölüm hazır, yayınlamak için sabırsızlandığımı belirtmeliyim. :>