Teyzemin mutfağa gitmesinin ardından uzun zaman geçmişti. Hem tek başıma oynamaktan sıkılmıştım, hem de yemek yapıyorsa ona yardım etmek istiyordum. Bende oyuncaklarımı bir kenara bıraktım ve mutfağa doğru yürüdüm. Umarım teyzem lezzetli bir şey yapmıştır diye düşünüyorken kapının ardından konuşma seslerini duydum. İçeri girersem hemen susardı, yada konuyu değiştirirdi diye düşündüm. O yüzden girmemeye, yanlış bir davranış olsa bile onu kapının arkasından dinlemeye karar verdim. "Sen bunun için bıraktın değil mi bana kızını." Meraklanmıştım. Benim hakkında konuştukları belliydi. Öyleyse annemle konuşuyordu. Daha çok heyecanlandım ve pür dikkat onu dinlemeye başladım. Annemin sesini pek duyamıyordum. Ama en önemlisi onu duymaktı. Ama annem, öyle bir bağırdı ki; sanki onunla ben konuşuyormuşum gibi oldu. Şöyle dedi: ''Başıma bir şey gelmediği sürece geri döneceğim!" Teyzem de aynı ses tonuyla cevap verdi. "Ne gelebilir ki başına!?" diye bağırdı. Bu kadar yüksek ses tonuyla konuşmaları beni hem korkutuyordu, hem de neler olduğunu merak etmeden duramıyordum. Ve teyzem konuşmaya devam etti. "Gelmeyeceğini biliyorum. Neyse, en azından ölen çocuğumun hasretini çekmem." Ne demişti o? Gelmeyeceğini biliyorum mu? Nasıl yani, annem gelmeyecek miydi? Hani gelecekti? Bana yalan mı söylemişti yani? Oturup ağlamaya başladım. Bir yandan beni duymadığını umut ediyordum, bir yandan da hıçkırıklarımın ardından teyzemi duymaya çalışıyordum. Sanırım daha fazla duyabileceğim bir şey kalmamıştı. Beni en çok üzecek şeyi de duyduktan sonra, daha ne duyabilirdim ki? Zaten teyzemde konuşmuyordu. Büyük ihtimalle telefonu kapatmıştı. Ben ağlamaya devam ederken birden kapı açıldı. Teyzem tam kapının yanından geçerken beni gördü. Şok olmuş gibiydi. Gözleri birden kocaman olmuş, ağzı açık kalmıştı. Özür dilercesine "Tezay..." dedi. Efendim diyemedim. Ağlamaya devam ettim, hatta öyle bir ağlamak ki, hıçkıra hıçkıra ağlıyordum. Sabahtan beri içimde tuttuğum ağlama hissini atıyordum sanki. Teyzem yanıma yaklaştı ve biraz bekledi. Onu görmekte zorluk çekiyordum. Ve bana sıkıca sarıldı. Bende ona sarıldım. Madem annem beni bırakmıştı, bende mecbur teyzeme sarılacaktım. Artık kimsem yoktu. Babamda, annemde.
Teyzem bana sıkıca sarıldıktan sonra kollarını üzerimden çekti. Tekrar "Tezay." dedi. Bu sefer bir şey anlatacak gibiydi. Dolu gözlerimi ellerimle silerek başımı ona çevirdim. Konuşmak istemiyordum. Sadece dediklerini dinlemek istiyordum. "Dediklerimin ne kadarını duydun?" diye sordu. Beni en üzecek şeyi duydum demek geldi içimden. Sonra, neden demeyeyim ki diye düşündüm ve öyle dedim. "Beni en üzecek şeyi duydum." sesim hâlâ titrekti. "Annem gelmeyecek değil mi geri?" Teyzem beni yalanlarla kandırıp, sakinleştirmeye çalışacak gibi gözükmüyordu. "Bilmiyorum kızım. Ama seni bırakamaz, sana kıyamaz. Biliyorsun değil mi?" derin bir iç çekti ve devam etti. "Büyük ihtimalle gelecektir, ama gelmezse bile kendini hiç üzme! Burada ben varım, ben." dedi ve tekrar sıkıca sarıldı. Bende ona sarıldım. Yanımda birisinin olduğunu bilmek beni iyi hissettirmişti. Teyzem bana sarılı bir şekilde bekledikten sonra yemek yapacağını söyleyip mutfağa gitti. O sırada yanağıma bir öpücük kondurdu. Bende odama geçtim. Canım oyuncak oynamak istemiyordu, yatağıma gelişigüzel yattıktan sonra ellerimi kafamın arkasına koydum. Düşünmeye başladım. Acaba bunların hiç birisi olmasaydı, babama renk körü olduğumu, her yeri turuncu gördüğümü söylemeseydim, ne olurdu? Her şey daha iyi mi giderdi? Biraz öyle olurdu sanırım. Herkes normal hayatına devam ederdi. Tabii ne olacağı pek belli de olmazdı. Belki başka bir sebepten mutsuz olurdum. Ama hiç bir sebep beni bu kadar mutsuz edemezdi sanırım. Ailemin olmadığı bir sebep her sebebi geçerdi.
Aklımda binlerce düşünceyle başa çıkmaya çalışırken uyuyakalmıştım. Kendimi uykunun kollarına hiç çekinmeden bırakmıştım. Açıkçası yatak çok rahattı. Belki de benim çok uykum vardı. Rüyamda annem yanıma gelmişti. "Özür dilerim kızım, özür dilerim." diyordu. "Geleceğim. Seni tekrar alacağım." diyordu. Gördüğün rüyanın etkisiyle nefes nefese uyandım. Bilinçaltım rüyalarıma da işlemişti. Belki de gerçek bir rüyaydı, kim bilir? Teyzem sesimi duymuş olmalı ki koşa koşa yanıma geldi. "Tezay?! İyi misin teyzeciğim? Dur sana su getireyim." dedi ve bana su getirmeye gitti. Bana çok önem veriyordu. Ve bu benim hoşuma gidiyordu. Annemin kardeşi olduğu için normal olarak anneme benziyordu. En azından içimdeki boşluğu biraz kapatabiliyordum. Teyzem koşa koşa bana su getirdikten sonra bardağı ağzıma doğru doğrulttu ve "İç kızım." dedi. Bende yavaş yavaş suyu içmeye başladım. İyi gelmişti. İçtikten sonra biraz bekledi ve bardağı yanımdaki masaya koydu. "Ne oldu canım, kâbus mu gördün?"
"Annem. Annemi gördüm." Sesim titremeye başlamıştı. "Benden özür diliyordu. Geleceğim diyordu." Gözümden bir damla yaş süzüldü. Teyzem uzunca yüzüme baktı. Sanki böyle bir şey diyeceğimi beklemiyor gibiydi. Normal bir kabus görmüş, bundan dolayı korkmuş olabileceğimi düşünmüştü. Sahi, ne için korktuğumu düşünmüş olabilir ki? Annesi onu terk edip giden bir kız canavarlardan mı korkacaktı? Hatta annesi için o kadar ağlamışken rüyasında canavarları mı görecekti? Sanki birdenbire duygusuz birine dönüşmüş gibi hissediyordum kendimi. Sanki 6 yaşında gibi değil de 30 yaşında bir insan gibiydim. Hatta "Belki de 30 yaşındaki insanlar benden daha mutludur." diye düşündüm. Korku ve gözyaşı dolmuş gözlerimle bakışlarımı teyzeme çevirdim. "Neden bana böyle bakıyorsun teyze?" diye sordum. "Sanki, sanki sana böyle bir şey söyleyeceğimi beklemiyormuş gibi." Ve burnumu çektim. Teyzem bana bakmaya devam etti. "İnan bana Tezay, ne diyeceğimi, ne söyleyeceğimi ve nasıl bakacağımı bile bilmiyorum." dedi. Anlaşılan onun da bünyesi yaşanan bu şeyleri kaldıramamış, duygularını nasıl ifade edeceğini unutmuştu. İçimden güldüm "İnsan nasıl duygularını unutabilir ki?" dedim kendi kendime. Oysa farkında bile değildim mutluluğu çoktan unuttuğumun.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Turuncuya Bakmak
Teen FictionSarı nokta hastalığına sahip renk körü olan bir kızın; bir yandan hayatı mahvolup, bir yandan da düzelebilir miydi?