Sabah uyandığım da dün geceyi hala daha hatırlıyordum. Zaten unutmak mümkün müydü? Arkamda ki nefes sesinin düzenliliği uyanmadığının göstergesiydi. Saat kaçtı bilmiyordum ama erken olmadığı kesindi. Kokusu beni daha da kendine çekmeden gitmem gerektiğinin farkındaydım. Yavaşça kolunun altından çıkmaya çalıştım. Ve neredeyse de başarılı oluyordum.
"Gerçekten yaramazsın." Al işte. Hayır ben neden bunlarla sınanmak zorundayım.
Derde bak
Sen sus. Uzun zamandır zaten beni yalnız bırakıyorsun.
"Demir, bırak beni. Bak babam uyanmıştır belki de."
"Yani? Ben daha uyanmadım." Ben ona beni bırakması için bahaneler sunarken o beni dinlemiyordu. Uyumaya da devam etmesi sinirimi bozmuştu. Ben de bir süre sessiz kaldım. Bundan dolayı gözlerini açtı. Hemen dibine girdim. Dudaklarım neredeyse dudaklarına değecekti. O ne olduğunu anlamamıştı ama gevşeyen eli bana bir işaretti. Bundan faydalanarak kendimi üstüne oradan da yataktan aşağı attım. Ve hızla kapıya yöneldim.
"Bunu ödeyeceksin, İzel." Hafif bir kahkaha attım. Kimseye görünmeden odama geçtim. Üzerimdekilerden kurtulup banyoya girdim. Bugün şık görünmek istiyordum. Öyle bir içimden gelmişti.
Biz de yedik.
Banyodan çıktıktan sonra dar kısa bir badi giyindim. Dekoltesi güzeldi ve renginin kırmızı olması daha seksi yapıyordu. Altıma da siyah kısa bir etek giymiştim. Bacaklarımın çıplak olması hoşuma gitmiyordu ve zaten hava soğuktu. Çok kalın olmayan ince ten rengi çorap giyindim. Aynaya baktığımda kendimden gayet memnumdum. Son iş saç ve makyaj kalmıştı. Yüzüme sadece aydınlatıcı bir serum kullandım. Göz makyajım ise siyahtı ve ağırdı. Dudağıma da kırmızı bir rujla hazırdım. Siyah botlarımla aşağı iniyordum. Bugün planda bir şey yoktu. Ama ben büyük ihtimalle güç çalışırdım. Baran ve Öktem oturmuş sohbet ediyorlardı. Geldiğimi gören Baran bakakalmıştı. Hayır normal günlerde çok mu pasaklıydım? Sanırım. Öktem Baran'ın baktığı yöne dönünce göz göze geldik. Ayağa kalktı. Benden önce o yanıma gelerek yanağıma kibar bir öpücük bıraktı.
"Günaydın." Aynı şekilde cevap verdim. Baran'ın yanına oturdum.
"Ben hala daha Demir team'im." Güldüm. Yaptığı çocukcaydı. Çalışmak için dışarı çıktığımı söyledim. Artık ateşle yüzleşmem gerekiyordu. Üstüme havanın soğuk olmasına rağmen bir şey almadım. Ateşle oynayacaktım sonuçta. Belki kontrolüm dışı bir şey olursa üşümem ateşi alacakmış gibi geliyordu. Ama en kötüsü bir elementten hemen sonra farklı bir elementi kullanamıyor oluşumdu. Daha o kadar ilerleyememiştim. Başlamadan önce kitabı açtım. Hemen bir yazı belirdi.
"Barış onunla."
Hayret ilk defa bu kadar açıktı. Donuyordum. Ama üşümemi bir kenara bırakıp odaklanmaya çalıştım. Ellerimi kaldırdım ve önümdeki odunun yanmaya başladığını hayal ettim. Ama hiç bir şey olmadı. Defalarca denedim asla olmuyordu. En sonunda sinirlendim. Cidden sinirlendim. Ama sinirlenmem bir şeyi değiştirmiyordu. Olmuyordu. Ama durmadım istedim. Gerçekten istedim. En sonunda başardım. Çok yorulmuştum en azından zihnen ama değmişti. Odun önümde yanıyordu. Kendimi onu izlemeye bıraktım. Ateşin yavaş yavaş büyümesi beni tedirgin ediyordu. Yere oturdum. Evet o etekle. Umursamadım. Ateşten gözlerimi alamıyordum. En sonunda bir ses duydum. Birisi beni çağırıyordu. Sesin nereden geldiğini anlamak için ayağa kalkıp etrafa bakındım ama kimse yoktu. Tekrardan duydum. Ama, ama bu...Ateşin içinden geliyordu.
Daha da yaklaştım.
"Sensin. Suçlu sensin." Duyduğum cümleyle donup kaldım. Etrafım ateşle çevrelendi. Yine. Ama bu sefer ateş çok yakındı ve cildimi yakıyordu. Ateşten gelen ses çoğaldı. Birden fazla ses oldu. Ama cümle hep aynıydı. Ateş bana daha da yaklaşıyordu. Korkmaya başladım. Durduramıyordum. Benim kontrolümden çıkmıştı her şey. Sesler kafamın içindeydi çok fazlaydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Diğer Boyut
ChickLitGeçmişiniz en derin köşesinde ki bir sırla hayatınız ne kadar değişebilir. Sizin belki fazlasıyla. Ama Melodi için bu geçerli değil. O yıllarca kendi türü olmayan insanlarla yaşadı. Ta ki o büyük sırra kadar...