bir

2K 109 94
                                    

yeonjun genelde fazla düşünmezdi. okulda, ailesiyle olan ilişkisinde veya arkadaşlıklarında, hatta özel ilişkilerinde bile. aklına ilk geleni yapmayı seviyordu, şu an ellerinin altında kaybolduğunu hissettiği beli tutarken ve sessizce onun adını mırıldanırken kesinlikle mantıklı hareket ettiğini söyleyemezdiniz. ama o bunun hakkında endişelenmeyi bırakalı çok olmuştu, kendini bir kere de olsun serbest bırakıp sadece kendinden bile sakındığıyla ilgilenmek istiyordu.

yeonjun sabah uyandığında neler olacağını merak etmiyordu. karşısındaki kalın dudaklara bakarak iç çekti sadece. kimsenin birbirini duyamadığı ve sadece bedenlerinin konuştuğu bu odada boğulduğunu hissetti bir an.

"benimle ilgilenmekten vaz mı geçtin, yeonjun?"

beomgyu yavaşça kulağına fısıldayıp yüzüklü parmaklarını onun saçına geçirdiğinde gülümsedi yeonjun. gözlerini beomgyu ile birleştirdiğinde ise gördükleriyle oldukça tatmin olmuştu.

beni istiyor. istemekten de fazlası. vücudı şu an benim için kavruluyor. ama ona istediğini veremem. kafası alkolle bulanıkken asla olmaz.

"jun."

ismini tekrar duymasıyla bu sefer odağını tamamen ona vermişti yeonjun. sakin ritimde durmaktan başka bir şey yapmayan bedenleri hızlanan müzikle hareketlenmeye başladı. beomgyu kendini ona sürttüğünde başını verdiği hazla geriye attı yeonjun. ardından elleri beomgyu'nun kalçalarını buldu. bir an yarın kai'a nasıl hesap vereceğini düşündü. sonra onu da bir kenera attı. buram buram yandığını hissediyordu. elleri hafiften terlemeye başlamıştı hatta. bunu fark ettiğinde kendine küfürler etti. öncelikle bu partiye geldiği için, daha sonra tüm o bardakları düşünmeden içtiği için ve çocuklardan alıp içmeyi bile beceremediği ot için. kafası fena gidikti ama yine de bir nebze kendinde hissediyordu.

beomgyu'nun dudaklarını boynunda hissedene kadar tamamen kendindeydi. birkaç kişinin onların fotoğrafını çektiğini gördüğünde ise ikisini daha sessiz bir yere çekti. parmakları kendinden biraz daha kısa olanın çenesini bulduğunda hafifçe onun başını kaldırdı. baş parmağı yavaşça beomgyu'num alt dudağında gezerken konuştu.

"ne yaptığının farkında mısın?"

siyah saçlıyı kendiyle duvar arasına sıkıştırmışken cevap alamayınca sinirle gülüp ona daha da yaklaştı.

"choi beomgyu, okulda yüzüme dahi bakmaman ama şu an kollarım arasında kıvranman mı,"

baş parmağını dudağına bastırarak beomgyu'dan kısık sesli bir inleme kazandı.

"yoksa dudakların mı beni delirtmiş durumda emin değilim."

beomgyu'nun gözleri anın heyecanıyla daha da parladı. o da yeonjun'un boynuna bağladığı kollarını daha da sıklaştırdı ve karşısındakinin çok tehlikeli olduğuna emin olduğu gülüşünü sundu.

"cevabın sadece ben olduğunu biliyorsun yeonjun."

artık kendini tamamen duvara dayamıştı, sadece önündeki mavi saçlıdan destek alarak ayakta durabiliyordu.

"sınıfta veya bahçede beni izlediğini biliyorum, bana olan bakışlarını biliyorum. yemek yerken bile benden uzakta oturamadığını biliyorum."

sonra boynundaki ellerini yeonjun'un yüzüne yerleştirdi.

"bu yüzden şu an benden kaçmana veya zoru oynamana hiç gerek yok, yeonjun."

yeonjun boğuk ortamda ne kadar hava bulabiliyorsa hepsini içine çekecekmiş gibi nefes aldı. bu anı hayal etmişti. beomgyu'nun hep tehlikeli ve zeki olduğunu biliyordu. hatta bazı hareketlerini o fark etsin diye kasıtlı olarak yapmıştı. ama hayal ettiği ilk öpüşmeleri kesinlikle böyle değildi.

compass, beomjunHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin