beomgyu'nun sevdiği şeyler sınırlıydı. ılık yaz akşamları. polisiye romanları. böğürtlenli jelibonlar, böğürtlenli herhangi bir şey. pena koleksiyonu yapmak. müzik dinlerken uyumak.
taehyun elindeki telefondan ona yeonjun ile olan videolarını görünce bunu sevmemişti. ilk önce kendisi olduğuna da inanmadı.
"benden ayrılıp yeonjun'un kucağına atlamana inanamıyorum beomgyu."
taehyun sinir edici bir şekilde sırıttı. o an onun yüzüne en sertinden yumruk atmak istiyordu beomgyu. ama kafası pek fena karışıktı. sadece sinirle karşısındakine baktı. hiçbir şey söyleyemiyordu. söyleyebilmesi için önce düşüncelerini toparlaması gerekiyordu. taehyun aynı hışımla oradan ayrıldı, bunu duyabilmişti. ama ondan sonra kabinlerden zar zor çıkabilen kai'ı ne gördü ne de duydu.
tuvalette yalnız kalınca bir süre aynadan kendisini izledi. beomgyu düşündü. insanlar aynalarda kendi yansımalarını görür. aslında bu doğru değildir. aynalar bizi yanıltır. görüntümüzü ters çevirir, üzerini yalanlarla örter. aynada zıttımıza, biz olmayana aldanırız. bu yalana o kadar çok inanırız ki cam kırıklarının elimize battığını bile hissetmeyiz.
gözlerinin dolduğunu fark etti beomgyu. o zaman karşısındaki, onun tüm kırgınlıkları, hataları ve yansıması yeonjun olmalıydı.
vücudunun bazı yerlerinin yandığını hissetti. o gece yaşadıkları yavaş yavaş zihnine doluyordu. üstünden tüm dünya geçmiş gibiydi. tüm yüküyle dünyanın altında kalmıştı. rahatlamak için kravatını gevşetti. beomgyu neden ağladığını bile anlamıyordu. parmak uçlarına kadar yandı sonra. o gün ona tereddüt etmeden dokunan parmakları şu an sızlıyordu.
daha fazla vakit kaybetmeden soğuk suyla yüzünü yıkadı. gözlerini kapattığı her saniye onun zararınaydı. beomgyu kartları açık oynayan biri değildi. ifadeleri kolayca okunmazdı. ama şimdi gözünü kapattığı ve kendini karanlığa teslim ettiği her saniye yeonjun'un ona nasıl baktığını hatırlıyordu. onun kırgın bakışlarını içinden bin bir türlü duygu geçen gözlerini hatırladı. tanrı onu keskin hafızasıyla cezalandırmıştı. uyuyakaldıktan sonra yeonjun'un saçlarını sevip öptüğü rüyayı bile hatırladı.
işi bittiğinde ve poker yüzünü tekrar takındığından emin olduktan sonra sınıfa gitmeye karar verdi. her adımında yankılanan tok sesten nefret etti. şu an tüm evren onu aptal yerine koyuyor gibiydi. her adımında yine onu düşündü. choi yeonjun, choi yeonjun, choi yeonjun.. mavi saçlı oğlanın onun için hiçbir şey ifade etmediği yalanına o kadar çok inanmıştı ki şimdi elindeki tek gerçek buydu. zihni bu gerçeğe kalın zincirlerle bağlamıştı.
sınıfa her geçen dakika kar topu gibi yuvarlanarak daha da büyüyen siniriyle girdi. tüm sınıf o videoyu görmüş olmalıydı, büyük ihtimal okulun öğrenci sitesine bile düşmüştü. önce taehyun'un yanına gidip elindeki telefonu aldı ve videoyu buldu. ardından şu an ona bakmaya yüzü bile olmayan yeonjun'un yanına gitti. o sırasında otururken karşısına geçip telefonu masaya vurdu. sinirliyken bazı hareketlerini kontrol edemiyordu. sınıfta yankılanan sesle çoğu kişi irkilmişti.
"açıklama bekliyorum."
beomgyu ellerini sıraya koydu ve yaslandı. yeonjun'a yukarıdan bakmak hoşuna gitmişti. bir süre dipleri gelmiş gelmiş mavi saçını ve kirpiklerinin gölgesini seyretti. beomgyu'nun zihni farklı çalışırdı. şu an karşısında tepki vermeden videoyu izleyen oğlanı güzel saçlarından kavrayıp duvara fırlatabilirdi. kaburgasına yumruklar atarken kandırılmasının intikamını alabilirdi. ama sadece sırıtarak ondan bir tepki bekliyordu.
beklediği tepki gelmeyince elini yeonjun'un yüzünün önünde salladı. fakat bileği onun tarafından sertçe tutuldu. bunu tahmin etmemişti. yeonjun tutuşu kadar sert olan bakışıyla ona baktı, ardından dilini yanağında gezdirdi.