chapter one

1K 48 75
                                    

bir- hayal kurmak istiyorum çünkü her şey haddinden fazla acıtıyor

*******

Yerin yurdun neresiyse oraya bağlılık duyduğunu, o bağlılığın sana sevgi kattığını ve o sevginin de etrafındakilerle şekillendiğini öğrettiler bana. Yerime ve yanımdakilere sadık olmam gerektiğini çünkü bunun bir ihtiyaç olduğunu öğrettiler. Yurdu olmayan yalnızdır derdi bana abim, nereye döneceğini bilmeyen yalnız derdi sonra da sen yalnız değilsin Jaemin diye eklerdi. Ama ben, yapayalnızdım. Yüreğimin karanlıkla yutulmasına yetecek kadar yalnızdım.

Hiç düşünmedim ne zaman nereye dönmem gerektiğini, hiç düşüneceğim bir konuma düşmedim. Yaşadığım yer evim değildi ama belki de abimin koynu evim olabilirdi, yine de düşünmeme gerek yoktu. İçimde bir yerde ucra köşede kalmasına rağmen güven kırıntıları olduğunu biliyordum. Evim yapayalnız hissettirse de güven veriyordu, yolum olursa yürüyebileceğim anlamına geliyordu. Ama tamamen sahiplenmediğiniz bir yere ev diyemezdiniz, duvarlarına kokunuzun sinmediği üstelik içinizi ısıtmaktan ziyade soğutan bir yere yolunuz düşse de ayaklarınız gitmezdi. Bu yüzden abimin koynu da benim yuvam değildi. Çünkü abim ona tamamen sığınamayacağım kadar kalabalıktı.

Sahiplenebileceğim bir yer yoktu. Yakıcı bir histi gerçek anlamda canımı yakıp boğazımı düğümlüyordu. Ben neredeyim diye sorgulamaya yetecek sesim çıkmıyordu, sesim çıkmıyordu ve dizlerimin üzerine çöküp vazgeçmek istiyordum. Hiçbir şeye yetecek gücüm yoktu, uğruna savaşabileceğim hiçbir şeyim yoktu. Oysaki ne çok isterdim aidiyet duygusunu tatmayı ne çok isterdim bir evimin olmasını.

Saatler öncesine kadar yurdum var sanıyordum, her ev sıcak hissettirmez benimkinin buzdan duvarları var sanıyordum. Ben en başından beri kendimi kandırıyormuşum. Abim bana gerçekten de yuva olmazmış. Sahiplenmek için çırpındığım koca yerin bana ait olmadığını söylüyorlar, buralar benim değilmiş olamazmış da. Ben gideceğim yere aitmişim çünkü benim yurdum doğduğum yer değil gideceğim yermiş. Ben hep gitmek için tutulmuşum. Demek ki diyorum demek ki toprağın kokusunun bile yabancı gelmesi bu yüzden. Toprağın kokusu bile yadırganır mıymış ki, ben yadırgamışım ölünce saracağını bilmeme rağmen. Yine de en acısı merhametsiz sözlerine rağmen haklı çıkarmaya çalıştığım annemdi. Düşüncelerimde bile onu haklı çıkarmaya çalışıyordum, buradaki yaşamı kucaklayamamışım diye ikna etmeye çalışıyordum kendimi. Çaresizce yapıyordum bunu. Bazı şeyler tahminimden daha çok acıtacaktı çünkü, biliyordum.

Vazgeçirmek istiyordum onları bu düşünceden, tek tutanağım o oluyordu, bende babamın emaneti değil miyim diye haykırasım geliyordu sonra annemin gözlerindeki vedayla karşılınca tek kelime daha etmeden vazgeçiyordum. Bunca zamandır donuk muydu gözleri, hep mi vedayı tercih etmişti ışıldamak yerine, bilemiyordum. Hep anlamlandıramadığım yoğunluğa sahipti annemin bakışları, huzurlu ya da sevgi dolu değildi, acı acı baktığını da söyleyemezdim ama sanki şu an anlıyor gibi hissediyordum. Abime böyle bakmazdı, abime dünyası gibi bakardı, bana da onun yansıması düşmüştü sadece. Abim bu topraklarındı abim onlara aitti ama ben, ben gitmek için tutulmuştum. Burası benim geçici sığınağımdı. Haksızlık diye haykırasım geliyordu, ciğerlerim havayla doluyor, acıtıyor diye geri vermek istiyordum ama olmuyordu. Onun yerine omuzlarım kabullenişle düşüyordu ve tüm acıyı kucaklıyordum.

"Jaemin, gelebilir miyim?" Kapının önünden gelen gür sesle yanaklarımı kuruladım, abime vereceğim cevabın önemi yoktu, odaya gireceğinin haberini veriyordu yalnızca. Çok sürmeden büyük kapı aralandı. Abim odama girerken kışın ortasında kalakalmış gibi hissettim, önceden yaydığı sıcaklık yok olmuştu.

"Toparlan, güçlü olmak zorundasın." Jaehyun'un görmeye alışık olduğum yumuşak siması izini korusa da takındığı sert ifade yok etmekte kararlıydı. Feromonları yoğun olmasa bile baskılayıcı bir havası vardı.

like a flowing wind -nominHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin