chapter fourteen

204 23 93
                                    

on dört- verdiğin bütün acılara dayanıyorsam seni özlediğim içindir*

****

"Ne yüzle buradasın sen? Sana yapacaklarımdan hiç mi korkmuyorsun? Canına hiç mi değer vermiyorsun?" diye önümdeki omega korkutucu bir donuklukta konuştuğunda odağı az önce kim olduğunu öğrendiğim bedendi. Donghyuck'un az önce söyledikleri üzerimde yıkıcı bir etki bırakırken korkunun sinsice zihnime sızdığını fark edebiliyordum fakat belli etmekten uzaktaydım. Güvende hissetmiyordum, güvende değildim. Bir süredir boğuştuğum duyguyla aynı değildi, açıkça tehdit altında olduğumu hissediyordum ve içimi ezen o gergin duygunun kaynağıyla karşı karşıya olduğum aşikardı. Az önce sarf ettiği hadsiz kelamlar öfkemi meydana çıkarsa da öğrendiklerim öfkem üzerinde yatıştırıcı bir etki yaratmıştı. "Tavrınıza dikkat etmenizi öneririm zira sizin karşınızda hanedanın bir sonraki sahibinin eşi duruyor. Dönüşü olmayan bir hata yapmanızı istemem." diye epey bir sakin şekilde konuşurken tavırları ürpertici bir dinginlik içerisindeydi. Pelerinin başlığı yüzüne gölge düşürse de beyaz teni ortadaydı, ifadesindeki soğukluğa hiçbir şey işleyemez gibi görünüyordu.

"Hanedan hainleri kabul etmez, eline soyunun kanını bulaştıranları asla kabul etmez!" Jeno'nun teyzesinin hiddetle dolu sesi kulaklarımı doldururken öfke içerisinde hareket eden vücudunu görebiliyordum fakat odaklanabildiğim söylenemezdi. Adını dakikalar önce öğrendiğim omega tekdüze bir şekilde kelimelerini sarf ederken dikkatini benim üzerimde toplamıştı, hanedan benim derken gözlerime bakıyordu ve hırs içerisindeki duruşunu her saniye daha da dik tutuyordu. "Seni yaşamaya tabi tutulduğun her an için pişman edeceğim, bu laflarını ise en büyük eziyetin kılacağım." Tekrar o hiddet dolu ses açık alanda yayıldığında Donghyuck annesine doğru hareketlense de eşi tarafından durduruldu, bu esnada etrafımızdaki askerler de çevremizde oluşturdukları çemberi daraltmışlardı. "Size olan saygım eşime duyduğum saygıdan kaynaklıdır fakat bilmenizi isterim ki affım siz de dahil kimse üzerinde geçerli değildir. Üstelik tehditlerinizin arkasındaki güç böylesine acizken eylemlerinizin sonuçsuz kalacağını düşünmek mümkün bile değil." Taeyong'un ürpertici kelimeleri havayı daha da soğuk kılarken şemsiyeye vuran yağmur damlaların sesi bile önemsiz bir detaya dönüşmüştü. Söylediklerinin altındaki ima ani bir şekilde korkumu ve etrafımdaki her şeyi basitleştirmişti, açıkça beni ve eşimi küçümsemesi her şeyi yok ederek öfkeme yıkımıyla beraber gelebileceği genişçe bir yol açmıştı.

"Kölesi olduğunuz makam size söz hakkı getirse de zalimliğiniz yalnızca buna bağlı değil. Siz mevcut konumunuza muhtaç haldesiniz ve bu uğurda geldiğiniz yeri dahi unutmuşsunuz, canınıza kast edecek sözleri söyleyebilecek kadar bilinçsizleşmişsiniz. Üstelik bu muhtaç hal çaresizlik içerisinde boğulmanızı sağlıyor, değil mi?" Dediğimde öfke kör edici bir perde gibi gözlerimin önüne inerken söylediklerimin peşinden aldığım nefesler içimdeki yangını körüklüyordu. Daha önce tutulduğum yangınlara benzemiyordu, daha çok yok edici ve daha çok yakıcıydı. Kurdumun öfkesini dahi sahici bir şekilde hissedebiliyordum. "Zalim karşısında zalim olmaktan çekinmem, gücümü yettiğinden fazlasına taşımaktan hatta soluğunuza kadar götürmekten geri durmam prensim. Bilmenizi isterim ki gösterdiğiniz en ufak saygısızlığı mevkinizi umursamadan karşınıza ecel olarak çıkartırım." diye devam ettikten sonra dudaklarım düz bir çizgi haline gelirken kelimelerimin odağındaki omegaya bakıyordum. Donuk yüz ifadesi bocallayan haliyle değişirken bu hali içimde tuhaf bir duyguyu uyandırıyordu, geride durmasından ve bocallamasından keyif duyuyordum.

"Nasıl kendini benden üstün görürsün? Bu topraklarda yaşadığın evlilik dahi gizli saklı kalırken nasıl da böyle bir küstahlık yapabilirsin?" dediğinde sinirle parlıyordu gözleri. Kendini tutamayarak bana doğru bir adım attığı sırada dik tuttuğu vücudunun titrediğini göz ucuyla görsem de üzerinde ne denli etki bıraktığımı anlayacağım esnada askerler önüme geçerek görüş alanımı kısıtladı. Donghyuck eşinin arkasında, benim yanımda dururken gerginliği hat safhada yaşıyor oluşu solan ten renginden anlaşılıyordu, ona destek çıkmak istesem de aynı gerginlik altında eziliyordum. Az önce duyduğum cümlelerin gururuma dokunduğunu ört pas etmeye çalışsam da duyduklarımın üzerimde bıraktığı büyük etkiyi gizlemek zordu. "Bu bir uyarıdır, prensimizin izni olmadan yakınında bulunamazsınız." Mark'ın geniş omuzlarından karşı tarafı göremesem de bozguna uğradığını anlamak için görmeye ihtiyaç duymuyordum. "Kime karşı kimi savunuyorsun sen asker?" diye Taeyong bağırdığında sesi yağmurun hızlanarak çıkardığı damla seslerini bastırmaya yetecek gürlükteydi. O esnada Donghyuck'un ürkek bakışlarının annesi ve eşi arasında gezindiğini gördüm çok geçmeden de annesi Taeyong'a doğru birkaç adım attı. Askerler bu ani yakınlaşmayla hareketlenirken o, epey sakin bir şekilde elini kaldırarak hepsini durdurdu.

like a flowing wind -nominHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin