on- hicranlı gönlün ne son ne de ilk çırpınışı
txt- farewell, neverland
***
Bin bir acının omurgamı kırarak tüm bildiklerimi ve tüm öğrendiklerimi boğazımda bir yumru ciğerimde is ve yüreğimin kederi olarak sözlüğüme geçirdiği gecenin ardından güneşin doğuşuyla uyandığımda, yatağın diğer tarafı boş ve soğuktu. Uyandığım ilk andan itibaren o soğukluk yüreğimdeki hüzne eşlik etmeye başladı, daha kendime gelemeden yatağın neden boş olduğunun derdi yaktı beni. Kızdım ve daha çok kırıldım fakat sonrasında da düşüncelerimin altında esir kaldım. Beni zaten bir kere ittiği ve bu yalnızlığa boğduğu düşüncesi yanacak kül dahi bırakmadı. Öyle üşüdüm ki ne yorgan ne başka bir şey fayda etmedi. O uyandığım ilk andan itibaren boğazıma dizildi tüm kırıklarım ve yaşlarım, ne yutkunabildim ne de ağlayabildim. Sanki onun yokluğuyla içimdeki bir şeylerin yokluğu da örtüşüyordu, bana çare bırakmıyordu.
Öyle bir ayazdı ki ufak bir adımla yok olacak, ufak bir adamla daha da büyüyecek ve o ufak adım, ufak bir umut kırıntısıyla, hiç uğramamış gibi dinecekti. O umuda sahip olduğum için ve yakmadan önce yandığım için kırgındım. İçimi titreten duygulara ve içimi öldüren soğuğa alıştığımı düşünmüştüm, bir daha hiçbir şeyin göğsümü dağlayamayacağını düşünmüştüm fakat yanılmıştım. Kalbimin en derin kırığı bildiğim acıdan geliyordu. Uzak düşmek istediğim her şeyin ortasındaydım, en istemediğim yerde ve en istemediğim duygular içerisindeydim. Kaçarak heba ettiğim gecelerin buhranı üzerimdeydi, efkarımı atfettiğim gözyaşları için için akıyordu yüreğime. Jeno'nun getirdiği her şey kaderimde, kederimde kan akıtıyordu.
Kapılmaktan korkmuştum, kendimi geride tutmak ve ondan kaçmak için çabalamıştım. Ben kırgın gelmiştim, ona yetecek sevinci taşımamıştım göğsümde. Beklentim yoktu, düşlerimi yitirmiştim zira baş edemeyeceğim hüzünlere yetecek duyguları taşımıyordum içimde. Fakat yemini, teni ve vaat ettiği her şeyiyle Jeno önce hüznü yok etmiş sonra yeniden var etmiş ve yokluğuna sığındığım her kırıklığı her parçamda yaşatmıştı. Olabileceğini düşünmüştüm, yanımda ve soluğumda, anlamını yitirdiğim her kelimemde, hüznümde ve yüreğimde yer edinebileceğini düşünmüştüm. Yanım boştu, yatak soğuktu şimdi beklentilerim zehir, hayallerim acımdı.
Beni uzağında tuttuğu gerçeğini kabullenemiyordum. Her şeyi bilmek gibi bir arzuya hiçbir zaman sahip olmamıştım, ben zaten yıllardır omurgamı eğrileştiren o yükler yüzünden fazlasıyla yorgundum. Fakat böyle olmaması gerekiyordu, bu saatten sonra ne ben ondan ayrı düşebilirdim ne de o benden ayrı düşebilirdi. Acısı acımdı, sözleri sözümdü, her şeyiyle benimdi. Sığınacağım ilk limandı zira ömrümüz aynı paydadaydı böyleyken de en çok uzak olduğumuzu anlamak yaralıyordu. Beni kendinden ayrı tutabileceğini düşünmesi ve bu doğrultuda hareket etmesi acıtıyordu. Kızgındım, yaşattıkları yüzünden kırıldığım kadar kızıyordum da. Belki de en çok kendime kızıyordum, bir başıma geldiğim bu yerde yanımda birini görmeyi beklediğimden ve gündüzünü zor gördüğüm gecelerin yalnızlığına ettiğim ihanetten kendime kızıyordum. Ama hepsinden ötede o kadar üzgündüm ki içim yanıyordu. Tövbesi olmayan büyük günahların vicdanı çevreleyip sızlattığı her an gibi amansız bir sızı altında yüreğim acıyordu. Ağlamak istiyordum, bu fırtınayı dışarıya vurmak istiyordum fakat küçük çırpınışlarım bile sessizlikle boğuluyordu. Ağlayamıyordum, boğazımda büyüyüp duran bir yumru vardı, nefes alamıyordum. Üzülebiliyordum, hüsranın kucağından çekilemiyordum biçare pençesindeydim.
İçten içe sabah onu görmeyi dilediğimi biliyordum, yalnız omegamın ihtiyacı değildi bu. Her şeyin ortasında tüm fırtınalarımın ve yok oluşlarımın sebebi oyken, görmeyi içten içe umut ediyordum çünkü vazgeçemediğini görmeye ihtiyacım vardı. En yandığım yerden doğan bir istekti, doğduğu yerden itibaren canıma kıyması da bu yüzdendi. Ona dair her şey katliamımdı, dediği gibi kıyameti yaşıyordum. Harabe benliğimde yetişen her bir umut tanesinin yanışıyla beraber kıyametim büyüyordu, onun getirdiği her şey yangınımı büyütüyordu. En başından itibaren söylediği her söz ve yaşattığı her duygu yakamı bırakmazken umut etmek saçmalıktı. Jeno'dan hiçbir şey beklememeliydim, ne yeminin samimiyetine kapılmalıydım ne de yüreğimi ısıtan sıcaklığına. Yokluğuyla sınanacağımı bildiğim halde alışmak benim hatamdı. Bir kere tatmıştım bu acıyı, nasıl öldürdüğüne tanıklık etmiştim. Özlemin dağladığı yüreğimin nasıl öldüğünü görmüştüm ben, şimdi ise hiç yaşamamış gibi daha kötü bir illete bulaşmış içinden çıkamaz hale gelmiştim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
like a flowing wind -nomin
Fanfictionna jaemin doğu'nun prensi, lee jeno tahtın varisi. omegaverseau!