6

456 67 29
                                    

Gözyaşlarımı silerek aldım telefonu elime. İki haftadır durmadan uğraşmıştık rollerimiz için. Replikler ezberlemiş, doğal olmaya çalışmış, gece yarılarına kadar sürekli sahneleri canlandırıp durmuştuk. Şimdiyse gösterimizin gerçekleşmesine üç gün vardı ve ben yürümeyi geç ayağa kalkamaz haldeydim.

"DİKKATLİ OLAMAZ MIYDIN? KOSKOCA MERDİVENDE GİDİP TAKILACAK LİLYAYI MI BULDUN?" Erenin hiddetli sesi salonda yankılanırken öfkeyle buzu bileğime daha sert bastırınca acıyla inledim. Özür diledi ve daha nazik olacağını dile getirdi, bunları söylerken bile bakışları bir an olsun Petradan ayrılmamıştı.

"Ellerim doluydu. Ona çekilmesi için bağırdım. Bilerek yapmışım gibi davranmayı kesin."

"Bilerek yaptığının farkında değil miyiz?" Ayaklanan Sasha, Connie ile birlikte üzerine gitmeye başladı. "Levi takıntın yüzünden kızı ittin!" Dedi Sasha. Connie onun konuşmasını devam ettirdi.

"Ya bileği burkulmasaydı da kafasını çarpsaydı ne yapacaktın? Ya bir yeri kırılsaydı?"

"Dediğini kulağın duyuyor mu senin?" Petra da sesini yükseltti en sonunda. "Ben. Bir. Şey. YAPMADIM."

"SİKECEĞİM." Bileğimi bırakarak ayaklandı Eren. "NEREDEYSE ÜÇ KİŞİNİN SIĞACAĞI BİR MERDİVENDE BİLEREK KIZA OMUZ ATTIN!" Sanki hiçbir şey olmamış gibi gülümsedi ve omuz silkti.

"Dediğim gibi onu uyardım. Çekilmemeyi seçti ve düştü." Titrek bir nefes aldım. Sesimi çıkarmadan öylece oturdum orada. Saat neredeyse sabaha karşı üçe geliyordu ve biz sabah sekizden beri üniversite salonunda didinip durmuştuk. Bunun bir hiç uğruna yok olup gideceğini izliyordum. Deli gibi canım yanıyor, göğsüm sıkışıyor, üstüne de bileğim ağrıyordu. Zihinsel olarak zaten çökmüş durumdaydım.

"Seni mahvederim." İleri atılan Sasha'yı Levi'nin salona girişi durdurdu. Herkes yorgun olduğu için kahve alacağını söyleyerek çıkmıştı. Şimdi elinde neredeyse bir düzine kahve bardağıyla tam da kıyametin ortasına yürüyordu.

Kahveleri masaya bırakırken ilk bana kaydı gözleri. Tek ayağımda ne ayakkabı, ne çorap vardı. Ayağımın dibindeyse buz kesesi. Yüzüm desen muhtemelen ağladığım için rimelim akmıştı ve gözlerim şişmişti. Petra dışında diğer herkes gergin ve öfkeliydi.

"Neler oldu burada?" Kafası karışmış gibi görünen Levi, sormaması gereken bir soruyu sormuş gibi bir tepki olarak saçlarını çekiştirdi Eren.

"Ne mi oldu?" Parmağıyla Petrayı işaret etti. "Bu S-" tam küfür edecekken kendini tutarak gözlerini kapattı, sabırla derin nefes aldı ve tekrar Levi'ye baktı. "Bu kız..." Diyerek düzeltti lafını. "Lilya'yı merdivenlerden itti ve şu an hiçbir şey yapmamış gibi karşımızda dikiliyor."

"İtmedim." Diye tekrar üste çıkmaya çalışınca Levi tekrar bana bakmıştı. Ağlamaktan canım çıkmış bir şekilde. "Eve gitmek istiyorum." Dedim sadece. "Geri kalanını siz halledersiniz. Ben artık zaten oyun dışıyım."

"Artık prenses rolü de boş olduğuna göre ne zaman çalışacağız?" Levi bu hareket karşılığında göz devirdi. Gelip önümde eğilirken önce çorabımı, sonra ayakkabımı giydirdi ayağıma. Ayağa kalkmaya bile mecalim yokken beni kucağına alışıyla başımı boyun girintisine koydum ve kapattım gözlerimi. Sakin bir tonda Eren'e "Ben onu eve bırakırım siz buraları halledin."  dedi. Gözlerim kapalıyken iççekişlerim dışında bir ses yoktu çevremizde. Üniversitenin bahçesinde bir aracın açılma sesini duydum, ardından bir arabanın kapısından içeriye yerleştirdi beni. Bileğime özellikle dikkat ederken kollarımı boynundan çektim ve koltuğa yaslandım.

Sessizce kullandı arabayı. Tek kelime etmedi. En sonunda araba durdu. Önce evime geldiğimi düşünsem bile ona adresimi bile vermediğimi hatırlayarak nerede durduğumuza baktım. Bir nöbetçi eczanenin karşısındaydık. "Buna gerek yok, evde hallederim diye geçiştirsem bile dinlemedi beni. Eczanede bileğimi sardırdıktan sonra iyi gelecek krem ve ağrıkesicinin parasını da ödedikten sonra eve götürdü beni.

Aileme durumu açıklamam uzun sürmüştü. En sonunda Levi'ye beni getirdiği için teşekkür etmişler ve onu yolcu etmişlerdi.

İki haftalık koca emeğimin nasıl battığını benim çöküşümle görmüşlerdi onlar.

Petranın takıntısı beni kelimenin tam anlamıyla mahvetmişti.

Frog Prince- Levi AckermanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin