"Kelebeği vur, kavanoza koy, kapağını kapatma. Öleceğini sansın, korksun ama nefes alsın."
-
Babam küçükken gördüğüm kabuslar yüzünden karanlıkta uyuyamadığım zamanlar, kulağıma şarkılar mırıldanıp, "En kötü canavarlar bile karanlıkta gözlerini kapatan küçük çocukları göremezler," derdi. O günden sonra ne zaman korksam, korkularım beni bulmasın diye gözlerimi kapatmıştım.
Lee Minho'nun beni, karanlıkta gözlerimi sımsıkı kapatsam bile bulabileceğini düşünüyordum. Belki de bu, artık küçük bir çocuk olmamamla alakalıydı. Küçük çocukların kötü şeyleri duymaması, görmemesi için o kadar çok uğraşırlardı ki çocuklar, sonunda yatağın altındaki canavarlara ve dolabındaki hayaletlere inanır, yine kötülüğe giden bir yol bulurlardı.
Minho yatağımın altındaki canavar, okuldakiler de dolabımdaki hayaletler olsa, ben yine gözlerimi kapatsam, beni yine de bulabilirler miydi?
Verdiğim cevabın ardından Minho'nun boşluğuna gelmiş olmalıydı ki kafesinden kurtulup gömleğimi üzerime geçirdikten sonra tuvaletten çıkmıştım. Ardından yemekhanenin önünde durmuş, benden sonrabüyük adımlarla bahçeye çıkan Minho'yu izleyen Mina ve arkadaşlarını fark etmiştim.
Beni ilk gören Yeri oldu, Mina'nın koluna dokundu ve çenesiyle beni işaret etti. Orada durmakla ne yaptığımı bilmiyordum ama bir sonraki felaketin gelmesi, elim kolum bağlı izlediğimi söyleyebilirdim.
"Bunun ne işi var tuvalette yalnız başına Minho'yla?"
"Ne olacak," diye mırıldandı Mina. "Muamele çekmiştir." Söyledikleri karşısında önce ağzım kocaman açıldı. Mina, "Ağzını ne kadar açtığını mı göstermek istiyorsun?" diye söylendiğinde ise kapandı ve ellerim devreye girdi.
Mina'yı öyle bir ittim ki kalçasının üzerine düşerken inleyerek çığlık attı. Yeri ve diğer kızın dudakları aralanmıştı, geri çekilip olanları hayretle izliyordu. "Seni öldürürüm." dedim suratına doğru. "Yemin ederim."
Yemekhanedekiler ayaklanıp camlara doluşuyorlardı, o öfkeyle orada daha fazla durursam gerçekten bir şey yapacaktım. Sinirle merdivenleri çıkıp sınıfa normalden daha kısa sürede ulaştım. Yuna ve Kai arka sırada ayaklarını tahtaya doğru uzatmış, türev tartışıyorlardı.
"Bir on birinci sınıf, on ikinci sınıftan ne kadar iyi matematik bilebilir?" diye sordum nefes alış verişlerimi düzenlemeye çalışarak. Henüz aşağıda olanların şokundan çıkmış değildim ama yine de kendimi dizginlemeye çalışıyordum.
"Sen iyi misin?" Kai üzerimdeki negatif enerjiyi fark ettiğinde, "Yok bir şeyim, iyiyim," diye mırıldandım. "Üzerimi değiştirip geleceğim. Anahtarlarımı almaya geldim. Siz devam edin."
"Yuna çok iyi biliyor bu arada." Kai kocaman gülümseyerek kitabı kaldırdı. Uzaktan bir bakış atmam bile yetmişti. Yuna baya iyiydi.
Ben kapıdan çıkarken Yuna bir kez daha bana seslendi. "Sen iyi olduğuna emin misin?"
Değildim ama yine de gülümseyerek oradan ayrıldım ve kapalı spor salonundaki soyunma odasına doğru hızlı adımlarla yürüdüm. Muhtemelen diğer teneffüs öğrenmiş olacaklardı ama yine de üzerimi değiştirmem gerekiyordu.
Kapalı spor salonunda futbol takımı antrenman yapıyordu. Sahanın kenarından koşar adımlarla soyunma odalarını hedef aldığımda, Jaehyuk'un en yakın arkadaşının koşan takımdan ayrılıp bu tarafa yürüdüğünü fark ettim ama aldırmadan ilerlemeye devam ettim. "Hey, Begonya'nın çiçeği!" Önüne bak. Umursama.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ikigai, minsung
Fanfiction"Kaybettim seni," diye fısıldadı elinin tersiyle gözyaşlarımı silerken. Sıcak nefesi yüzüme çarpıyor, kış soğuğunda bile ısıtmayı başarıyordu tenimi. "Tarih tekerrür edecek demiştim. 25 Ekim 2008'de kaybettim, 25 Ekim 2020'de bir daha kaybettim. Kay...