Prens karanlığa bir ışık yaktı, yaktığı ışıkta kelebeğin kanatları yandı.
-
Kang Taehyun
Önceki geceElimdeki birayı kafama dikip önümdeki masaya doğru ittikten sonra, geriye yaslandım ve kafamı geriye atarak gökyüzüne baktım. Bir anlığına, arkadan gelen müzik ve insan sesleri kesildi. Teras partisiyle ilgili sevdiğim şey buydu. Bütün şehirde yıldızlara en yakın bizmişiz gibi hissettiriyordu o an.
Kafamı bir saniyeliğine sağıma çevirdim. Soobin'in yanındaki alt sınıf çocuk, kulağına sürekli komik olduğu şeyler fısıldıyordu ama Soobin ona sadece güzel olduğu için gülüyordu.
Minho tekli koltuğa yayılmış, bacaklarını uzatmış, telefonuyla ilgileniyordu. Koltuğunun tam arkasında dakikalardır dikkatini çekmeye çalışan bir sarışın vardı ama bu durumun ümitsiz olduğunu ve denemeye değmeyeceğini tek bakışta söyleyebilirdim. Minho kızlarla ilgilenmiyordu, tek bir çocukla ilgileniyordu. O da başka bir yönden.
Şuan evde kitap okuyor olabilirdim ya da uyuyor olabilirdim. Partiler sıkıcıydı. Etrafımdaki insanlar sıkıcıydı. İyi bir sohbet kurabilsem zamanın hızlı geçmesini sağlayabilirdim ama bir bakışta nasıl biri olduğu anlaşılan insanlar için efor bile harcamak istemiyordum. Özellikle bu gece.
"Kang Taehyun, yalnız ve sıkılıyor. Yanılıyor muyum?"
Esmer bir kız yayıldığım koltuğun kenarına oturduğunda ilk fark ettiğim şey uzun bacakları oldu. Elleriyle dalgalandırdığı kahve saçlarını omuzlarından geri iterek gülümsediğinde bir şans vermeyi düşündüm. "Bir partiye geliyorsan sıkılmaman gerekir."
"Ama sen sıkılıyorsun." Dirseğini omzuma koyduğunda bir bakış attım.
"Olabilir."
"Sıkılmaman için bir şeyler yapabiliriz." dedi dudaklarını birbirine bastırıp dikkatimi o yöne çekerek.
"Nasıl şeyler?"
"Sen karar ver."
Hafifçe yüzüme eğilip fısıldayarak söylemişti, eli kolumdan aşağılara giderken, ellerini üzerimden çektim ve "Havamda değilim," diye mırıldandım. Kaşlarını kaldırarak ciddi olup olmadığımı sorguladı ama çok beklemeden gitti.
"Lee Minho, bir çocuğu mu stalklıyor?"
Soobin de benimle aynı anda Minho'nun arkasındaki çocuğa dikkat kesilirken Minho sakince gözlerini telefonundan önüne çevirdi. Çocuk her birimizin suratını fark ettiğinde gerilmişti. Esprili davranmaya çalışarak arkadan çıktı ve Minho'nun yanında dikildi. "Ben yanlış bir şey mi söyledim?"
Minho ona bir şey söylemedi. Geldiğinden beri ilk defa yüzüne baktı. Bu, git demekti. Çocuk mesajı almış gibi içeri hızlı adımlarla yürümeye başladığında Soobin yanındaki çocuğun kulağına bir şeyler fısıldadı ve çocuk gülerek arka tarafa gitti.
"Evet, Lee Minho, bir çocuğu stalklamak ne demek oluyor?" Soobin gözlerini kısıp, dalga geçercesine gülerek koltuğunda öne geldi ve dirseklerini dizlerine koyup ellerini birleştirdi. Soobin'e bir bakış attım ama aptal o kadar içmişti ki anlamıyordu bile.
Minho geldiğinden beri hiç kımıldamadığı, yaslanmış olduğu koltuktan başını yavaşça Soobin'e döndürerek, "Soobin." diye mırıldandı.
"Sinirler bozuk mu biraz?"
"Oğlum, sus lan sende," diye homurdandım araya girerek. Soobin'in saçmalaması için sarhoş olmasına gerek yoktu, ayıkken bile Minho, kafasını koparacak hale geliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ikigai, minsung
Fanfiction"Kaybettim seni," diye fısıldadı elinin tersiyle gözyaşlarımı silerken. Sıcak nefesi yüzüme çarpıyor, kış soğuğunda bile ısıtmayı başarıyordu tenimi. "Tarih tekerrür edecek demiştim. 25 Ekim 2008'de kaybettim, 25 Ekim 2020'de bir daha kaybettim. Kay...