Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
✾
Yer: Lincoln/ Büyük Britanya ve Kuzey İrlanda Birleşik Krallığı
Zaman: 1785
Titreyen ellerimde tuttuğum kağıt parçasını defalarca okudum. Tekrar, tekrar ve tekrar... Sanki okursam yazılan kelimeler değişecek, var olan gerçeklik kaybolacaktı. Ölüm denen şey çok garipti, iki gün öncesine kadar beraber olduğum insanı sonsuza dek benden ayıracak kadar garip.
Bu ilk değildi benim için. Daha önce de defalarca kez kaybetmiştim arkadaşlarımı. Hatta 7 yaşında küçük bir çocukken bile arkadaşımın kanlar kusarak öldüğünü görmüştüm gözlerimle.
Dirayetli mi olmalıydım şimdi, direnç mi göstermeliydim gözümden akan yaşlara? Nasıl olsa ilk değil, alıştın artık diyerek avutmalı mıydım kendimi? Henüz 18'ine basmamış birinin alışması gereken bir şey miydi bu?
Son arkadaşımı sonsuzluğa uğurlamıştım.
André...
Benim güzel dostum...
Mektubu elime aldığım andan beri nefesimi tutuyormuşum istemsizce. Ciğerlerimdeki hava özgürlüğüne kavuştuğu an kirpiklerimde esir düşmüş gözyaşları da kurtardı kendini. Titrek nefeslerim arasında akan gözyaşlarım yanaklarımı yakıyordu sanki. Sessizce ağlamaktan başka bir şey gelmiyordu elimden. Ağlamanın ölüme çare olmadığını biliyordum, ağlamaktan başka çarem olmadığını da.
André'm... Benim zavallı dostum... Ne uzun bir hayat yaşadın, ne de güzel... Ne o istediğin ayakkabıyı alabildin, ne güzel kıyafetler giyebildin. Ne tutku dolu bir aşk yaşadın, ne gurur duyacağın bir iş edindin. André, benim küçük dostum... Hiçbir şey yaşayamadan gittin...
"Niçin ağlıyorsun sen?" diye sordu Prens ne olduğunu anlamak istercesine yüzüme bakarken. Kendim bile kabullenemiyorken ne cevap verecektim bu soruya? Bütün gücü çekilmiş ellerimle uzattım mektubu. Kısa bir bakış attı yazılanlara, yüzünde tek bir duygu değişimi olmadı. O nereden bilsin ki? Zengin bir hayat yaşamıştı; hasta olduğunda doktoru kapısındaydı ne de olsa. Öyle çok kişiyi de kaybetmemişti muhtemelen. Nereden bilecekti ki?
"Boşuna ağlıyorsun Felicia." dedi bana. Boşuna.
"İnsan yalnız doğar, yalnız ölür."
"16 yaşındaydı daha." dedim ağlamaktan boğuklaşmış sesimle. "16 yaşındaydı ve bütün ömrünü kokuşmuş bir yetimhanede geçirdi."
"17 yaşındasın ve bütün ömrünü o yetimhanede geçirdin." diye yanıtladı beni.