Changbin
O an gerçekten beynime kan sıçramıştı. Karşımda wooyoung duruyordu hemde jeongin'in evinde. O an hiçbir şey düşünemiyordum, aklımdan geçen tek şey wooyoung'u öldüresiye dövmekti. Jeongin'i kenara itip hızlıca wooyoung'un üzerine yürüdüm ve yakasına yapıştım. Yakasına yapışmam ile yüzüne yumruk geçirmem bir olmuştu tabiki de. O an gerçekten gözüm dönmüştü ve wooyoung'u çok fena hale getirmiştim. En sonunda jeongin'in beni itmesi ile durabilmiştim, eğer beni itmeseydi daha da devam ederdim. Wooyoung'a baktığımda yüzünü tamamen kan kaplamıştı ve benim elleriminde bir farkı yoktu. Jeongin o an beni zerre önemsemiyordu sadece wooyoung ile ilgileniyordu. En sonunda wooyoung hiçbir şey söylemeden evden çıkıp gitti ve jeongin'de tam onun peşinden gidicekken onu kolundan tuttum. "Onun peşinden gitmiyeceksin demi jeongin?" Diyebilmiştim sadece. "Neden gitmeyim changbin? Çocuğa yaptığına bak sen akılını falan mı kaçırdın!" dedi. Jeongin bunu söylerken sesi çok yüksek çıkmış olmalıki aynı katta oturan birkaç kişi kapılarını açıp bize bakmıştı. Jeongin'i hızlıca içeri çekip kapıyı kapattım.
"Sen o çocuğun kim olduğunu biliyor musun jeongin?!"
"KİMMİŞ CHANGBİN SÖYLESENE!"
"Felix'e takıntılı olan çocuk ve büyük ihtimal bizi takip edip fotoğraflarımızı çeken çocuk o jeongin!"
"Ne, bir dakika sen ciddi misin?"
"Yok işim gücüm yok seninle taşşak geçicem jeongin, gerçekten çok safsın"
"Ben mi safım changbin?"
"EVET SEN SAFSIN ÇÜNKÜ SENİ SEVDİĞİMİ BİLDİĞİN HALDE GİDİP BAŞKALARI İLE FLÖRTLEŞİYORSUN"
"Sen beni seviyor musun changbin?"
"Tanrı aşkına bilmiyormuş gibi davranma jeongin, felix'e yazacakken yanlışıkla sana yazmıştım ve orda ap açık seni sevdiğimi söylemiştim?"
"Sadece benle dalga geçiyorsun sanmıştım"
"Gerçekten delireceğim jeongin, SANA DELİLER GİBİ AŞIĞIM TAMAM MI UMARIM TEKRAR DALGA GEÇTİĞİMİ DÜŞÜNMEZSİN VE BEN BURAYA SANA SENİ SEVDİĞİMİ SÖYLEMEK İÇİN GELMİŞTİM AMA GÖRDÜĞÜM MANZARAYA BAK SIRIMSIKLAM AŞIK OLDUĞUM ÇOCUK BAŞKASI İLE FLÖRTLEŞİYOR!"
"Changbin çok özür dilerim"
"Özür dileyince her şeyin düzeleceğinimi sanıyorsun jeongin?"
"Changbin gerçekten çok öz-"
"Sus jeongin lütfen sus"
Arkama bile bakmadan direkt evden çıktım. Sevdiğim çocuğa açılmak için gittiğim evden ellerim kanlı bir şekilde dönüyordum. Şuan gerçekten ne yapacağımı bilmiyordum sadece tek yapmak istediğim şey herkesten uzakta ve kimsenin olmadığı bir yerde olmaktı.
Jeongin
Changbin'in peşinden gitmek istemiştim ama yapamamıştım. Âdeta olduğum yerde donup kalmıştım. Gerçekten her şeyi batırmıştım ve hayatımın hatasını yapmıştım, sevdiğim adamı mahvetmiştim. Keşke böyle bir aptallık yapmasaydım ama her şey için çok geçti. Şuan gerçekten ne yapacağımı bilemiyordum olduğum yerde öylece duruyordum sadece. Sonunda kendime gelebilmiştim ve telefonumu alıp hızlıca Jisung'u aramıştım. Jisung telefonu açtığında ağlamaya başlamıştım. "Jisung acilen bana gelmen gerekiyor lütfen" ağladığımı duyan jisung'un endişelendiği sesinden belli oluyordu. "Hey jeongin sakin ol tamam mı hemen geliyorum" Jisung konuşmasını bitirir bitirmez tek kelime etmeme izin vermeden telefonu kapatmıştı ve büyük ihtimal bana gelmek için hazırlanıyordu. Changbin'i sadece kıskandırmak istemiştim ama sanırım onu kaybetmiştim. Onu kaybetmek isteyeceğim en son şey bile değildi. Öylece kapnın girişinde otururken yerdeki küçük kutuyu fark etmiştim. Bu changbin'in getirdiği kutuydu. Kutuyu biraz inceledikten sonra içini açtım ve en çok istediğim bilezlikle karşılaştım. Changbin benim aylardır istediğim bileziği almıştı hemde orjinalini. Bu bileziği bulmak gerçekten çok zordu fakat o bulmuştu. Ve o an daha çok ağlamaya başladım. Ağlamamı kesinlikle durduramıyordum, durdurmaya çalıştığımda daha çok ağlıyordum. Bir anda kapınıb şiddetle çalması ile irkilmiştim ve ayağa kalkıp kapıyı açtım. Gelen jisung'du ve kapıyı açar açmaz jisung beni kontrol etti. "İyisin demi jeongin, bir şeyin var mı?"
Jisung'un endişelendiği her halinden belli oluyordu. Jisung benim iyi olduğumu anlayınca yerdeki kanları fark etti.