Erlik ordusu ile beraber kuzeye ilerledi. Tangshan şehrinin güneyinde kamp kurduktan sonra yanına güvendiği adamları aldı ve şehre doğru yol aldı.
Erlik'in kendisine tam bir sadakat ile bağlı olması için yetiştirdiği bin kadar adamı vardı. Kalan otuz dokuz bin kişiden oluşan süvari birliği de evsizler ve ailesizlerden oluşuyordu fakat bunların yaşları ilerlemiş çoğu otuzlu yaşları geçmişti. Erlik onların giyindiği kalın zırhların savaş alanında kendisine bir fayda sağlamayacağını çok iyi biliyordu. Onun güvendiği birlik; oluşturduğu bu bin kişilik birikti. Bu birlik yirmili yaşlardaki gençlerden oluşuyordu, hafif zırhları sayesinde savaş alanında büyük bir hareket kabiliyetine sahip oluyorlardı. Genç olmaları da onları daha atik yapıyordu. Erlik bu birliği de üçe ayırdı, üç yüz kişilik birliğin başına Koreli, üç yüz kişilik birliğin başına Türk, kalan dört yüz kişilik birliğe Çinli bir komutan tayin etmişti. Bunu yapmasındaki sebep en güvendiği birliği güçler ayrılığına sokmak kendisine karşı herhangi bir isyan girişimini tasfiye etmekti.
Erlik yanındaki Türk komutan Akgan ile birlikte Tangshan şehrinin önlerine geldi.
Akgan, Türk kabilesinin Çin akınları tarafından ele geçirilmesinin ardından esir olarak Çin'e getirilen bir çocuk idi. Erlik, onu köle pazarında görmüş yanına gitmiş ve yaşını sormuş, çocuğun on yedi yaşında olduğunu öğrenince köle tacirinden satın alıp himayesine almıştı. Akgan, Erlik'i bir ata gibi görüyordu ona sonsuz sadakat ile bağlıydı. Erlik'in onu satın almasının tek sebebi ise ileride sadakat ile ona bağlı olmasını istemesi idi. Erlik için insanlar ikiye ayrılır, bir sadakatli köpekler iki çakallar işte o çakalları ne yanında barındırırdı ne de yaşatırdı.
Akgan arkasından gelen otuz kişilik süvari bölüğüne eliyle durmalarını işaret etti. Şehre sadece Erlik ve Akgan girdiler. Tangshan Şehri Tianjin'den daha büyük ve görkemli idi. Şehir valisinin köşküne doğru atlarıyla ilerliyorlardı. Şehrin içinden geçen ve Tangshan dağlarından gelen nehir, üzerine yapılan ufak köprüler köprülerin üzerine yapılan el fenerleri tipik bir Çin şehrini andırıyordu. Tianjin ise böyle değildi, sürülmüşlerin, askerlerin yaşadığı deniz kıyısında vahşetin ve kanın durmadığı bir şehir. Akgan burayı gördüğünde şaşırmıştı, burası gördüğü diğer liman şehirlerine benzemiyordu. Erlik arkasını dönüp Akgan'a baktı.
"Neden kimse kim olduğumuzu ve nereden geldiğimizi sormadı? Fazla dikkat çekmeyelim"
Akgan kendini toparladı, vücudunu dikleştirdi,
"Peki efendim"
Valinin köşküne ulaştılar fakat köşkün etrafını kalın bir duvar örüyordu, kapının önüne geldiler. Görevliler Erlik'in atının önünde durdu.
"Atınızı burada bırakın efendim, biz ahıra çekeriz. Vali sizi bekliyor."
Erlik şaşırmıştı, Akgan'a baktı. Anlaşılan Vali Erlik'i takip ettiriyordu. Akgan'ın içi ürperdi. Atlardan inip kapıdan geçtiler. Köşkün girişine yaklaştıklarında formaliteden bile üstleri aranmadı. Köşke girdiklerinde geleneksel Çin köşklerinde olduğu gibi büyük bir salon onları karşıladı. Salon oldukça büyük ve renkli idi. Salonun çok uzak köşesinden bir ses geldi.
"Hoş geldin değerli dostum."
Erlik ve Akgan sese doğru iyice yaklaştılar. Bu Tangshan Valisi Chen Sung idi. Vali Sung Erlik ve Akgan'a oturmaları için minderleri işaret etti. Erlik ve Akgan ordular. Erlik,
"Bizim buraya geleceğimizi biliyordunuz sanırım."
Chen Sung, "Tabii ki biliyorum, Han topraklarında uçan kuşu, yürüyen atın ayak izini, çakalların tepinişini her şeyi bilirim ben."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Erlik: Tamu Tanrısı
Historical FictionBu çalışma kaynağını Türk Mitolojisinden alan, Türk Mitolojisinden beslenen tarihi kurgu bir roman. Bu romanı yazarken, Türk Mitolojisi ve onun figürlerinden esinlenip kendi hayal gücümün ürünü olan bir evren yaratmayı hedefledim. Umarım okurken key...