Karakterinizin en belirgin özelliği duygusallık. Hayatınıza duygularınızla yön veriyorsunuz. Önemli kararlar alırken bile mantığınızla değil, duygularınızla hareket ediyorsunuz. Bu nedenle de kimi zaman üzülüyorsunuz. Ancak sezgileriniz güçlü olduğu için çoğunlukla doğru kararlar alıyorsunuz. Hayatınızın temelinin "sevgi" olduğuna inanıyorsunuz. Felsefeniz "sevmek ve sevilmek". "Kimseden nefret etmemek" başlıca kuralınız. Sevginizi olabildiğince çok insana vermek istiyorsunuz. İnsanlar da sizi seviyor. Duygusallığınız iş yaşamınızı da oldukça etkiliyor. Sevmediğiniz ve insanlığa yararlı olamadığınızı düşündüğünüz işlerde çalışmak istemiyorsunuz. Karşı cinste aradığınız özellikler ise "sonsuz aşk ve sadakat"
İnanmak istemesemde zaman zaman tamamen beni anlatıyordu bu zımbırtılar.
Bir isimden nasıl kişinin kişiliğini anlıyabiliyorlar ki sanki. Telefonu bırakarak soğuk zemine ayaklarımı bastım.
Bugün tam bir sene oldu. On sene sonra kavuştuğum aile bir sene önce beni arkalarında bırakarak başka bir boyuta geçtiler. Gözlerimi kapatıp şakaklarımı ovarak ayağa kalktım. Biraz esneyip, gerildikten sonra odamın penceresini açıp temiz havayı soludum. Yavaşça pencereyi kapatıp adımlarımı banyoya çevirdim..
Bugün ailemin ölüm günü, Arasın ise doğum günüydü. Belki geçensene kutlamada değilde ailemin yanında olsaydım, bende beraberlerinde giderdim. Ellerimi lavabonun yanlarına koyarak aynaya baktım.. 10 yaşında yetimhanede ki bir çocukken, bir gün bir ailem olacağını hiç düşünmemiştim. Ailem olunca ise onları kaybedeceğimi hiç düşünmemiştim.
Aynaya bakmayı keserek gözümün önüne düşen saçlarımı arkaya atıp, elime aldığım soğuk suyu yüzüme çarptım..
Daha sonra Dişlerimi fırçalayıp odama geçtim. Hemen odamı toparlayıp dolaptan aldığım uzun morcivert şifon elbisenin üzerine yarım kol bi' bolera giyerek Saçımı at kuyruğu yaptım. Güneş kreminide cildime yedirerek not defterimi ve sunum eşyalarımı cantaya attım. merdivenleri bir hızla inip mutfağa giderken duyduğum araba kornasıyla hızlandım. Hemen buzdolabından aldığım hapları mideme gönderip iki tane elma alarak dışarı koştum ayağıma cantamla uyumlu olarak lacivert zımbalı babetlerimi giyindim. Elmanın birini dişlerimle tutmaya çalışırken diğer elmanın olduğu elimle de anahtarı alıp kapıyı kapattım.
"Hadisene Venüs" diye bağıran Elisaya "geliyoyuum" diye koşturdum. Bir hışımla sürücü koltuğunun yanına otururken elmanın birini Elisaya uzattım elmayı elimden alırken gülerek
"Aptal bunun için mi geç kaldın" dedi.Elimdekileri kucağıma bırakıp kramp girmek üzere olan ağzımdan elmayı aldım. Bir elimle elmayı tutarken diğer elimle anahtarımı ve telefonumu çantaya koydum.
Tam başımı kaldırırken ani fren yapan Elisa yüzünden başımı torpido gözünün hemen üst tarafına vurdum "Ama Elisa n'apıyorsun ya off başım! " diye tısladım.
'Aras değil mi o" dedi sesimi bastırarak .
"Evet o hadi gidelim Elisa, geç kalacağız. ""Venüs iki dakika bekle günaydın diyip geleceğim"
"Ama Elisa ya"Beni dinlemeden soluğu Aras' ın yanında aldı bile. Arasla birşeyler konuştuktan sonra arabaya yöneldi suratı düşmüş, neşesi gitmişti. Aras Elisanın arkasından bakarken göz göze geldik. Elisanın arkasından o da arabaya yürümeye başladı bi' heyecanla.
"Venüs sende mi burdaydın?" diyerek gülümsedi. Elisa arkasından gelen Aras' a ardından bana şaşkınlıkla baktı.
Daha sonra hızla arabaya bindi.
"Evet, Günaydın" dedim yarı araladığım camdan.
"Nasılsın" yüzünde anlamadığım bir mutluluk vardı.
"İyiyim, sen?" dedim mutluluğuna ortak olmak ister gibi.
Elisanın öldürücü bakışlarını üzerimde hissedebiliyordum.
"Derse geç kalıyoruz, hoşçakal" diye gürledi Elisa, Arasın konuşmasına izin vermeden gazı kökledi.
Korkarak da olsa "iyi misin? Ne konuştunuz?" diyebildim.
"Seni ilgilendirmez" diye mırıldandı.
Biraz daha ilerleyince ani bi' fren daha yaptı "in arabadan!" Şaşkınlıkla başımı çevirdim "noldu bi' and-.."
"İn arabadan diyorum sana! "
Sesindeki öfkeyi iliklerime kadar hissetmiş ve bende öfkelenmiştim. Hızla kapıyı açıp sert bir şekilde çarptım ve yürümeye başladım..
"Derdi neyse. Sanki ben diyorum Aras' a benimle ilgilen diye. Gerizekalı aptal.
Bi' an önce ehliyetimi alıp kapının önünde bekleyen arabayı kullanmaya başlamalıyım " Kendi kendime konuşarak ilerledim.
Elisanın arabası yanımdan hızla geçerek gitti. İlerde taksi çevirip kampüse gitmesini söyledim. Kampüse geldiğim de parayı uzatıp "kolay gelsin" dedikten sonra arabadan inip profosörün odasına çıktım.
Kapıyı tıklatıp "gel" sesini bekledim. Ses gelmeyince "içeri geliyorum" diyerek kapıyı araladım. Tam da profosörden beklendiği üzere uyuya kalmıştı. 47 yaşındaki profosörümüz Cevdet bey ağaran saçlarına ve bir çok hastalığına rağmen hala gece gündüz çalışıyordu.
Orta boylu, küçük göbeği olan diğer profosörlerin aksine oldukça neşeli bir kişiliği sahip olan bir bireydi. Bana her zaman diğer profosörlerde kişilik bölünmesi olduğunu, öğrenci ortamında ayrı, Öğretmen ortamında ayrı konuştuklarını savunurdu, haklıydıda..
Belkide üniversite hayatım boyunca gerçekten benimle ilgilenen tek kişiydi cevdet bey. Anne- babamın da burada profosörlük yaptığını ve cevdet beyle tanışıklığını ortaya koyarsak pekde anormal bi' durum sayılmazdı.
Kapıdan içeri girmeyerek cevdet beye seslendim "profosör" Hiç bir tepki vermeyince içeri girip yanına yaklaştım "profosör!?" diyerek omzuna dokundum hızla yerinden doğrulup"Böööğh" diye bağırdı ellerini yüzüme tutarak.kalbimi tutarken "hocam ama yapılır mı bu ya?"
"Hahaha yapılmazmı evladım. Niye geç kaldın bugün hayırdır?" dedi gülmekten yaşaran gözlerini silerken.
"Elisa sinirlenip beni arabadan attı, taksiyle gelmek zorunda kaldım" diye homurdandım dürüstçe.
"Baak sen Elisa kötü bir kız ha? " dedi gözlüklerini silerek.
"Sadece biraz hassas" dedim burun kıvırarak.
"Hassas bir insan, karşıdaki ile çok rahat empati kurabilir ama Elisa bunu yapamıyor. Istersen bi' psikoloji uzmanıyla bunu tartışma" dedi masum bir ifadeyle.
"Haklısınız hocam ama başa gelen çekilir"
"Öyle öyle. Bugün kü sunum sana ait değil mi? " diye sordu gözlüğünü takıp, gözünü alıştırmaya çalışırken.
"Evet " dedim kısaca.
Dikkatle yüzüme bakıp "git o zaman sunumuna başla ben bir kahve alıp geliyorum"nefes almakta zorlandıği belliydi.
Nezaketen "Ben alayım isterseniz?" diye atladım.
"Henüz o kadar yaşlanmadım" diyerek odadan çıktı arkasından bende çıkıp kapıyı kapattım. Profosörün ters istikametine, sunum yapacağım salona yöneldim. 1. Sınıfların çoğunlukla olduğu bir sınıfa sunum yapacağım için pekde heyecanlı değildim..