6

500 55 52
                                    

Saat akşam 6'yı geçtiğinde restoranımın asıl işlevine başlanmıştı. Hatta Jongin'in ve Hyunjin'in dediği baya kalabalık olmuştu. Toplam 4 tane olan geniş odaların sadece biri boştu, ana salonda ise bütün masalar doluydu. Bugün baya bereketli bir gündü. Hepimiz çok çalışıyorduk. Günün sonunda hepsine içki ısmarlayacağım!

Mutfak tezgahının üzerine bıraktığım domatesleri güzelce yıkayıp kesmek için doğrama tahtasının önüne aldım.

Müziği kapatmıştım. Restoranın sesi zaten varken bir de müzik eklenince karışıklık oluyordu.
Üstüme sıçrayan domates suyunu takmayıp şarkı mırıldanmaya devam ettim. Domateslerin en iyilerinden almaya çalışsam da bazıları hasarlı çıkmıştı. Ben de hasarlı kısımlarını atıp salça yapmak için kullanacaktım.

Hâlâ gelmeyen Hyunjin'in yanında restoranda sesler de yükselmişti. Kaşlarımı çalarak doğramayı kestim. Tartışma sesine benziyordu.

"Patron, gelmelisiniz."

Jisoo'yu başımla onaylayıp elimde ki bıçağı tezgaha bıraktım. Ellerimi üzerime silip ana salona gittim. Herkes seslerin olduğu tarafa bakıyordu ve rahatsız olmuşa benziyordu herkes. Çalışanlarımın olduğu masaya doğru yarı koşarak yarı yürüyerek gittim.

"Bana patronunuzu çağırın!"

Gülümseyip başımı eğdim ve selamladım.

"Beni istemişsiniz?"

Adam ilk beni süzmüş, ardından da yüzünü buruşturup gülmüştü. Arkadaşlarına dönerek beni işaret etti.

"Bu pasaklının yerinde yemek yiyoruz resmen! Umarım hastalık kapmayız."

Arkadaşları da yapmacık gülümseme bıraktığında bu durumun onları da rahatsız ettiğini anladım. Yüzümde ki gülümsemeyi bozmadan konuştum: "Eğer sorununuzu bana söylerseniz hemen halledebiliriz, mutfakta yapmam gereken işlerim var." üstüme hitaben söylediği şeye cevap olarak söyledim tüm bunları. Aptalın biri gelmiş ve beni kendi mekanımda rezil etmeye çalışıyordu resmen.

Garsonlara işlerine dönmelerini söyleyip karşımdakinin şikayetini bekledim. Hyunjin ise bir şey demeden sadece duruyordu. Aman ben bunları tek bırakmayayım yoksa Hyunjin bu adamı yerden yere vurur vallahi.

"Yemeğin içinden böcek çıktı."

Yüz ifademi bozmadan ellerimi önümde birleştirdim. Kesinlikle yalan söylüyor. Hepimiz bu restoranda oldukça titizdik. Garsonların bile saçları ya geri yatırılmış, ya da sıkıca toplanmış olurdu. Özellikle böcek kabul edilemez bir iftira. Ben bu restoranı açmadan önce gerek olmasa bile ilaçlatmıştım. Hatta malzemelerin olduğu yer her yerden temizdi. Eğer bilerek koymadılarsa böceğin burada lafı bile olmaz.

"Böcek?" dedim sorarca. Adam ise masanın üzerinde ki kaşığı dikkatle alıp gözümün önüne getirdi. Ben böceğe dikkatle bakarken adam sırıtıyordu. "Müsaadenizle." diyerek adamın elinden kaşığı aldım. Peçetlikten peçete alıp masanın üzerine koydum. Böceği de üzerine bıraktıktan sonra restoranda ki insanlara hitaben konuştum: "Hepiniz şuan bu olaylara şahitsiniz!" onaylama sesleri alırken gülümsedim.

Bir tane daha peçete alarak böceğin üstünü silip yemek artıklarından kurtardım. Adama baktığımda ne yaptığımı anlamaya çalışıyor gibi gözüküyordu.

"Bu böcek yemek pişerken içine girmemiş. Daha sonradan girdiği çok belli oluyor. Ama içine kim koydu? Yemeğe baktığımda neredeyse hepsinin yenildiğini görüyorum. Böceği nasıl daha önce göremediniz? Oysa ki böcek oldukça büyük?" Tek kaşımı kaldırıp diklendim. Adamla yüzyüzeydim.

𝙀𝙤𝙨 𝙧𝙚𝙨𝙩𝙖𝙪𝙧𝙖𝙣𝙩 MINSUNGHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin