VI

198 9 2
                                    


Telefonu bilgisayarına taktı, tekrardan gömüldü sonra içine. Kısa bir uğraştan sonra bir yerlere girmişti, suratından anlamıştım. Hemen yanına sokuldum, ben de merakla bakmaya başladım bilgisayara. Savcının telefonuna uzaktan erişim sağlamıştı sanırım, duvar kağıdında Barış ve Nazlı'nın fotoğrafı vardı. 

"Barış'ın hayatta olduğunu öğrendik aslında, ama daha sakladıkları bir şeyler kesin vardır."

"Büge."

"Efendim".

"Ben izin vermedim, Barış'ı öldüremedim."

"Elimden geleni yaptım dedin, biliyorum. Ki bu iyi bir şey, değişiyorsun Sasha. Ben sanki bilmiyorum, kaç kişiyi gözünü kırpmadan, hiç bir şey hissetmeden öldürdün, Barış sürekli övünürdü bununla. Kalbini, vicdanını gömüp kitlediğin yerden çıkardın, seninle gurur duyuyorum."

"Nasıl nefret etmiyorsun benden geçmişim, yaptıklarım yüzünden?"

"Denizleri seviyorsan, dalgaları da seveceksin
Sevilmek istiyorsan, önce sevmeyi bileceksin
Uçmayı seviyorsan, düşmeyi de bileceksin.
"

"Korkarak yaşamıyorsun yani?"

Kaşlarını kaldırdı, en sıcak gülümsemesiyle sormuştu bunu, yaptığım her göndermeyi nasıl anında anlıyordu bu kadın? 

"Bir şeyi de bilme ya!"

Takıldım ona, o ise biz bu konuşmayı yaparken bir yandan da Savcının telefonunu kurcalıyordu. Bense onun ne yaptığını izleyerek anlamaya çalışıyordum, o sırada telefonum çaldı, ekranına baktım;

Bilinmeyen Numara arıyor..

Telefonu masaya koydum, Sasha da meraklı gözlerle beni izliyordu. Telefonu açtım, hoparlöre aldım;

"Alo?"

"Alo, Büge"

Tahmin ettiğim kişi arıyordu.

"Ne istiyorsun Barış?"

"Yüz yüze konuşabilir miyiz? Sasha'yı da getir lütfen."

Duyduğuma şaşırmıştım, oyunun devam etmesi gerektiğini düşünürken Sasha'nın konuşmasıyla daha da şaşırdım;

"Tamam bende gelirim, bize biraz zaman verin. Akşam yemeği için orada olacağız, çocukları Tomris Hanım'a bırakın lütfen."

Cevap beklemeden telefonu kapattı. Ben ona anlamsız bakışlarla atarken neden böyle bir şey yaptığını açıklamaya başladı;

"Ağızlarından çıkanları duymak bize zarar vermez, hem onlara karşı büyükçe bir kozumuz var"

Bilgisayarını işaret etti.

"Ne zaman çıkarız?"

"Bir saate sevgilim"

"Gitmek istemiyorum."

"Biliyorum."

Bana sımsıkı sarıldı, ben de onun beni sarıp sarmalamasına izin verdim. Kafamı göğsüne gömdüm, gözlerimi kapatıp onun varlığında avundum. Burada kalıp savaşmak onun da dediği gibi yorucuydu, ki daha başlamamıştık bile. 

Artık istediğimden emin değildim, Can ve Onunla dünyayı gezmek daha cazip geliyordu. Kafamdaki düşünceleri bir kenara ittim, ne olursa olsun akşam oraya gidilecekti. O yüzden şuan için sadece bu anda, onun kolları altında olmayı tercih ettim. 

Kocamandı bazen, beni göğsüne gömer, kendimi güvende hissettirir, nefesim olurdu. Bazen de küçücüktü, kendisinin 1.70 boyuna rağmen benim 1.56 bedenime sığar, yer arttırırdı bile. 

zemheri II ~sasbügHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin