Gözlerimi açtığımda beni karşılayan beyaz bir tavandı. İster istemez göz devirdim. Bir hastane klişesi daha demek ha?
Yanımda bir hareketlilik oldu ve ardından alnıma ufak bir şaplak yedim. Acıyla kasılırken zorla da olsa bana vuran kişiye dönebildim. "Arabayı neden o kadar hızlı sürüyordun, aptal! Ya sana bir şey olsaydı!" Tyler'ı oldukça korkutmuş olmalıydım çünkü gördüğüm kadarıyla çökmüş bir vaziyetteydi. Yine de bana annelik taslamaktan geri durmuyordu.
"Ahh, hadi ama. Bir şeyim yok. Görüyorsun ya." Dedim onu ikna etmek istercesine gülümserken. Çünkü biliyordum ki endişelenmeye devam edecekti -ve inanın bana bu istediğim en son şeydi- Tyler, anlaşıldığı üzere kuzenimdi. Aslına bakarsanız ailemde beni kabul eden tek kişiydi. Babam bile benden umudu kestiğinde yanımda yer alan iki kişiden biriydi ve o ikinci kişi tahmin ettiğiniz üzere Austin'di. Şu an ortada olmayan Austin. Bulursam ellerimle öldüreceğim Austin.
"Ondan hala haber yok mu?" Diye mırıldandım serum takılmış elime bakarken. Tyler'a iki haftadır Austin'den haber alamadığımı söylemiştim tabii ki. O da benim için kasabayı yoklamış ve bir sonuca varamamıştı. "Onu görenler var ama çok garip davrandığını söylediler." Diye konuşmaya başladı Tyler. Düşünceli görünüyordu. "Elene ile henüz konuşmadım ama bir şeylerden haberdar olduğunu sanmıyorum."
Hırsla elimi sıktım. "Bir anda ne oldu bu çocuğa?!" Ardından merakla Tyler'a dönüp "Elene nerde peki?" diye sordum. Ani duygu değişimlerime alışmış olacak ki beni garipsemedi. Ama ardından dalgınlıkla dedikleri ile bende şarteller atmaya başlamıştı bile. "Belki de bu işin peşini bırakmalısın ha, Sebastian."
Sinirle ona döndüm. "Ne dediğinin farkında mısın sen?! Bana Austin'i aramayı bırakmamı teklif etmiş olamazsın!" Ancak tam da dediğim şeyi teklif ediyordu. Derin bir nefes aldı ve ayağa kalkıp iki eliyle saçını katıştırdı. "Bu işin sonu hiç iyi bitmeyecek kuzen! Benden söylemesi!" O da benim gibi sesini yükseltmişti. Ama aklım almıyordu. Austin benim gibi onun da çocukluk arkadaşıydı ve Tyler, çoktan Austin'den vaz geçmişe benziyordu. "Ne bu tavırlar?" Dedim ona hitaben. "Çoktan Austin'den vaz geçmiş gibi davranıyorsun..."
Derin bir nefes aldı. "Tabii ki de ondan vaz geçmedim. Ama! Bilmediğin şeyler var Sebastian." Uzandığım yerde dikelirken sinirle soludum. "Bilmediğim şeyler varsa söyle de bileyim Tyler! Bıktım, tamam mı? Hepinizin her şeyi bilip bana söylememesinden bıktım! Arkadaşım iki haftadır ortada yok, benden ne yapmamı bekliyorsun?" Tyler ani çıkışım ile bir an durakladı. Sonra ne dediğini fark etmişcesine telaşa kapılıp "Sebastian, özür dilerim. O mana-" hemen sözünü kestim.
"Ty." Dedim ismini kısaltarak. "Bir kişinin daha ölüm haberini almak istemiyorum..." Bu konuda ne kadar hassas olduğumu en iyi o bilirdi. Bundan dolayı olsa gerek iç çekerek yerine otururken elimi tuttu. "Sadece içimde kötü bir his var..."
Konuyu fazla uzatmak istemediğimden uyandığımdan beri aklımda olan diğer soruyu Tyler'a yönelttim. "Dün... Beni bulduğunda, o şeyi gördün mü?" O şeyden kastım kaza yapmama sebep olan hayvan veya kişiydi. Vücuduma uzanan el aklıma geldikçe tüylerim diken diken oluyordu. Ama o yüzüme anlamayarak baktı. "Neden bahsediyorsun? Ne şeyi?"
Kaşlarım hafifçe çatılırken "Kaza yapmama sebep olan o şeyi. Gözleri parlıyordu, baya bir tüyü vardı... Görmedin mi?" Tekrardan yüzüme baktı. Ardından "İyi olduğuna emin misin?" diye sordu bir aptala bakar gibi. "Peki silah?" Dedim bunun üstüne. "Silah sesi duyduğuma eminim." Bir kaç saniye yüzüme baktı. Ardından kalkıp kafama uzandı. İki elinin arasındaki kafamı bir sağa bir sola çevirirken de "Kafanı çok mu sert çarptın acaba?" Diye soruyordu. Yani... duymamış mıydı? Duyduklarımdan ve gördüklerimden çok emindim oysa...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SEBASTİAN
Roman pour AdolescentsSebastian Gourmet, sıradan bir gençti. Yarı zamanlı iş olarak hayvanat bahçesinde çalışır, okul ihtiyaçlarını kendi karşılardı. Ama bir sorun vardı. Lanet olası arkadaşından iki haftadır haber alamıyordu! Her ne kadar istemese de terk ettiğ...