Hayat bazen sizi şaşırtabilirdi. Bir maymunun yaşlı bir adamı dört saat boyunca rehin almasından daha çok şaşırtabilirdi hem de. -ki şu an etrafımda dört dönen adamın beni maymunlardan daha çok şaşırttığı aşikardı.-
"Hadi bakalım gel, otur." diyen adama garipseyerek baktım. Üç yıl içinde pek bir değişim geçirmemişti. Sadece siyah saçlarının arasında tek tük beyaz teller kendine yer edinmişti. Bakışları ve duruşu hala aynıydı. Acaba kişiliği de hala aynı mıydı?
Beni görünce sinirlenmesi, bağırıp çağırıp evden defolmamı söylemesi gerekmiyor muydu? Ben yokken kafasına bir şey mi düşmüştü acaba? Belki de ölüyordu ve bu yüzden iyi davranıyordu. Dikkatimi ona verdim. "Bir şey yemek ister misin? Dolapta dünden kalan yahni olmalıydı. Hemen ısıtabilirim."
Aynı zamanda hala ayakta duran bana bakmış ve kolumdan tutarak ,gittiğim zamankiyle aynı olan, koltuğa oturtmuştu. "B-bekle." dedim muhtemelen mutfağa gitmeye hazırlanan babama. Anında durmuştu. "Evet?"
"Açık konuşacağım." diye mırıldandım ayağa kalkıp. "Sen böyle birisi değilsin baba. Normalde... nasıl desem? Daha soğuksun, umursamazsın ve... ve ne bileyim işte beni görmezden gelirsin. Bir şey mi oldu? Niye bu kadar iyi davranıyorsun ki?"
Sahte olduğu apaçık ortada olan bir gülümseme ile bana baktı. "Hiçbir şey olduğu yok. Sadece yıllardır görmediğim oğlumu çok özledim." Duyduğum 'oğlum' kelimesiyle hafifçe yutkundum. Bu kelimenin benim için ne kadar önemli olduğunun farkında mıydı bu adam?
"O gün bana senin oğlun olmadığımı söylemiştin." diye mırıldandım. "Hastalıklı bir pislik olduğumdan, benden iğrendiğinden, utandığından ve bir katil olduğumdan bahsedip durmuştun." O günü unutmam mümkün değildi. Çünkü daha öncesinde varlığımı unutmuş gibi beni her daim görmezden gelen babamla, oturup da adam gibi konuştuğumuz tek gün o gündü. Benden böyle bir tepki beklemiyor olacak ki birkaç saniye yüzüme hiç konuşmadan baktı.
"Pekala. Hafızan gerçekten de kuvvetliymiş." diye mırıldanıp iç çekti. "Bak evlat, o gün hepimiz de çok gergindik. Nasıl davranıp ne gibi şeyler söylediğimizi bir kenara bırakalım bu yüzden." diye konuşmaya devam etti. Benim için önemli olan konuların onun için bu kadar önemsiz olması gerçekten kırıcıydı. Sinirleniyordum. Gözlerimden yaşadığım hayal kırıklığı belli oluyor muydu bilmiyorum ancak onun bu hayal kırıklığını anlamadığı düpedüz bir gerçekti.
"Senden sadece diğerleriyle konuşmanı istemiştim. Bana kötü davranmamaları için. Dayanamıyordum artık!" Sonlara doğru yükselen sesim ile kaşlarını çattı. "Dayanabilirdin." Sesi kendini buna inandırmak istiyormuş gibi çıkıyordu ve bu sinirlenmem için yeterli bir sebepti. Sesim istemeden daha fazla çıktı. "Dayanamazdım! Lanet olası on beş yaşında bir çocuktum! İnsanların nefretiyle, iğrentisiyle, görmezden gelmesiyle, itip kakmalarıyla yaşamak için küçük bir yaştı tamam mı?! Herkes bana hastalıklı deyip duruyordu! Bir katil olduğumu söylüyorlardı!"
Yüzü giderek kızarırken bunun utançtan değil sinirden olduğunun gayet farkındaydım. En sonunda o da dayanamamış olacak ki benim gibi sesini yükselterek konuşmaya başladı. "Yalan mı?! Değil misin?!" Durdum. Demek gerçek yüzünü göstermeye başlamıştı. -ve nedense bunun kırıcı olacağını düşünüyordum.-
"Tyler beni arayıp kasaba yolunda kaza geçirdiğini söyleyince acıyıp iyi davranayım demiştim. Şehirde kaldığın üç yıl boyunca akıllanmışsındır diyordum. Ama görüyorum ki daha da arsızlaşmışsın. Eskiden böyle değildi, bana sesini bile yükseltemezdin." diye devam etti. Dişlerimi sinirle sıktım. Tyler babamla mı konuşmuştu?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SEBASTİAN
Fiksi RemajaSebastian Gourmet, sıradan bir gençti. Yarı zamanlı iş olarak hayvanat bahçesinde çalışır, okul ihtiyaçlarını kendi karşılardı. Ama bir sorun vardı. Lanet olası arkadaşından iki haftadır haber alamıyordu! Her ne kadar istemese de terk ettiğ...