Bugünlerde kafam, yaşadıklarımla doğru orantılı olarak o kadar karışmıştı ki cidden delirmekten korkuyordum. Falcıyı yerinde bulamamam, hoşuma gitmediği için aklımın bir köşesinde sakladığım düşünceleri açığa çıkarmıştı. Aynı zamanda ve farklı bir gerçeklikteydim. Fotoğraftaki dört kişi dışında insanlar dahi değişmişti. Bu durumda falcı aslında hiç var olmamış olabilirdi. Ya da artık orada yaşamıyordu. Düşüncelerim damar ve sinirlerle örülü bir labirent içinde oradan oraya çarpışırken etrafıma bakındım. Düşünen adam hareketi yaptığım bir anda elime bir fazlalık geldi. Bıyığım vardı! Hem de her zamankinden değil, bayağı pala bir bıyık!
"Sana diyorum hey! Yarın sakalın çıkınca her şey daha iyi olacak."
Biri konuşuyordu. Çok ince sesli biri. Ama konuşan kişinin nerede olduğunu göremiyordum.
"Ne?" dedim etrafıma bakıp benimle konuşan kişiyi ararken.
Her yerde yeşil çöp bidonları vardı. Bunlar bir anda buraya nasıl gelmişti. Aynı komik ses yine konuşmaya başladı.
"Bıyık iyi bir şeydir ama sakal her şeydir."
Hala konuşan kişi ortaya çıkmadı. Çok geçmeden ayaklarımın dibinde kuş gagalı bir kaplumbağa olduğunu gördüm. Korkunç bir kabusun içinde olmalıydım. Süper Mario oyunun içine düşmüştüm. Etrafta 'doynk' sesi eşliğinde hoplayıp zıplayarak prensese ulaşmak dışında bir seçeneğim kalmamıştı. Ejderha, oyundaki kadar şeker değildi maalesef. Sırtı diken doluydu ve ağzından da gerçek ateş fışkırıyordu. Altından geçecek yer yoktu. Üstüne zıplasam, dikenler bir tarafıma batacaktı. Prenses arkada saçlarını savurarak zıplıyordu. Prenses bir yerden tanıdık geliyordu. Zıplayarak ejderhanın üzerinden kim olduğunu görmeye çalıştım. Olamaz falcıydı bu! Ne yapıp edip ona ulaşmalıydım. Köprüyü yıkan meretin üstündezıplamaya başladım ama ne kadar uğraşsam da yıkılmıyordu.
Yatakta zıplayarak uyandım. Belirsizlikler ve kabuslar... Şu an yaşadığım gerçekliğin bile kabus olmadığı şüpheliydi. Ben bunları hak edecek ne yapmıştım acaba? Dershaneye girmeden önce bir iş yeriyle iş görüşmesine gittiğimde, patronla bir çalışanın maaş yüzünden kavga ettiğine şahit olmuştum. Kağan'ın yaşadığı korkunç iş deneyimlerinden de çok etkilenmiştim o yüzden işverene direkt iş karşılığında maaş verip vermediğini sormuştum. Garip bir soruydu ama daha fazla vakit harcamak istemiyordum. İşsiz kaldığım her geçen gün psikolojim bozuluyordu. İşveren sorumun karşılığında gayet yüzsüz davrandı. Canım isterse cevabını aldığımda içimde yükselen nefret taşmış ve küfür etmiştim. Cesurca bir davranıştı. Ayrıca burada hata benim değildi. Çalıştığın iş yerinde, yaptığın iş karşılığı maaş almamak anormal olandı. Oturup bu duruma kafa patlattığımda çözüm olarak bulduğum şey korkunç bir şekilde kafamdaki hayali monitörde belirmişti. Dört harf... KPSS.
Şimdilik o derdim ortadan kalkmıştı. Biraz düşündüm. Kötü bir şey yapmadığıma göre demek ki ödüllendiriliyorum. Artık KPSS yok dedim yüksek sesle. Artık YGS mi olmuştu LYS mi olmuştu, o karın ağrısı vardı. Benim zamanımda ÖSS olan şey evrim kurallarını ezip geçerek zaman içinde binlerce yüzünü göstermişti öğrencilere. Bu kadar hızlı değişen bir sistemde sınava bir ay kala cart diye sistemi değiştirirlerse ne yapacaktım? Ama bir kere çalışmıştım. Kazanmak için aylarca resmen hayatımı dondurmuştum, günlerce uykusuz kalmıştım. Sınavı rahatlıkla geçebilecek kapasiteyi inşa etmiştim. Keyfime bakabilirdim.
Peki içinde bulunduğum gerçeklik de neydi? İşte bu gerçekten anlamsızdı. Şimdi ergenliğe dönen dört kişiydik. Ne kadar hatırlatmaya çalışsam da Oğuzhan ve Yeliz geçmişteki hayatlarıyla ilgili bir şey hatırlamıyordu. Yani gelecekteki hayatlarıyla ilgili... Kağan'ın da haberi yoktu kesin. Yoksa çoktan yanıma gelirdi. Durumun bütünüyle farkında olan tek kişi bendim. Bu dilek sahibinin korkunç kaderi olsa gerek.
![](https://img.wattpad.com/cover/38066297-288-k889520.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tekrar Ergen Olsam?
Novela Juvenil'Güçlünün daha güçlü olduğu, fakirin daha fakir olduğu çağdan sesleniyorum. Hoşunuza gitmedi mi? O zaman televizyonu açın. Bakın, orada her şey günlük güneşlik.' 80 kuşağından sıradan bir genç... Öykü Tan... Üniversiteden sonra ışıltılı bir yaşam...