Sevgili Orion
Alphard'ı fazla tanımadığını biliyorum. Dürüst olmak gerekirse bende pek tanımıyordum. Hep babamıza karşı gelirdi. Aile ismimizi umursamazdı. Ona kızdığım zamanları hatırlıyorum.
Ancak tüm bunlardan önce bizler iyi kardeşlerdik. Her şeyi beraber atlatacağımıza inanırdık. Babamız katı bir adamdı. Yaptığımız en ufacık bir hata bile bir lanetle sonuçlanırdı. Cygnus ve Alphard benim için bir çok kez lanet yemişlerdi. Alphard hep en cesurumuz olmuştu. Başı en çok belaya giren kişi. Yinede en başarılımız.
Sirius'u hep ona benzetmiştim. Yaramazlığı ve zekiliği tam olarak Alphard gibiydi.
Alphard ile ayrılığa düştüğüm o günü hatırlıyorum. Babamızla seyahate çıkmıştık. Cygnus hasta diye bizimle gelememişti. Babamız bizi çarşıda bırakmıştı. Gezin demişti. Bizde gezmeye başladık. O zamanlar ikinci dünya savaşı vardı. Muggler'ın yaptıklarından iğreniyordum. Alphard bir dükkana girmiş ve onu beklememi söylemişti. Bende öyle yapmıştım. Havanın ne kadar kara olduğunu şuan bile hatırlıyorum. Sanki soğuğu içime işlemiş gibi. Yanıma bir kadın gelmişti elbiseleri yırtıklar içinde bitkin ve ölüme yakın duruyordu. Yaralanmıştı... O dönemlerde İngiltere'ye yapılan hava saldırılarını hatırlıyorsundur. Ben kadına elimi bile sürmemiştim ama Alphard dayanamayıp yardım etmişti. Kadının ona o dehşetli bakışlarını hatırlıyorum. Sanki onu iyileştirmemişte yaralamış gibi bakıyordu. Kadın yerden eline bir taş alıp taşı bize doğru tutup cadı cadılar diye bağırıp taşı sonunda atıp kaçmıştı. Taş kafama gelmişti canımın acısını olmasada kanın sıcaklığını ve yüzümde izlediği yolu hatırlıyorum. Etrafta olan insanların dikkatinden babam bizi kurtarmıştı. Alphard ve benim kolumu tutarak kaçırtmıştı. O gün o kadına inanamamıştım. Babama olan inancım yüzünden ona yardım etmemiştim. Haklıda çıkmıştım. Elinden gelse bizi taşlayacaktı. O akşamı babamın Alphard'a yaptığı eziyeti izleyerek geçirdim. Büyüsünü nasıl bir muggle için kullanabilirdi? Onlar kendi yaptıklarının cezasını çekmeyi hakediyorlardı.
Alphard yinede muggle'lara olan inancını hiç kaybetmedi. Bense artık cidden sihir yeteneği verilmiş ruhların özel olduğu inancını çok daha iyi benimsemeye başlamıştım. Seninle evlenmek için ailelerimiz konuşurken Alphard'ın karşı çıktığını biliyor musun? Bana kaçalım demişti. Bunu yapmak zorunda değilsin. Ben seninle gelirim sevmediğin biriyle evlenmek zorunda olmamalısın demişti ve bana düşünmem için zaman vermişti. Babamın aksine fikrimi soruyordu. Arkamdaydı...O akşam odamda oturmuş ve yıldızları izliyordum. Seni tam olarak tanımıyordum. Hiç kimseyi sevmemiştim. Sevebileceğimi de sanmıyordum. Öte yandan soylu biriyle evlenecektim. Soy ismimden vazgeçmeyecektim. Deliler gibi arzuladığım babamın onayını sonunda alacaktım. Ertesi sabah Alphard kapımdaydı cevabımı bekliyordu. Ona bu evliliği yapacağımı söylediğimde yüz ifadesinde olan hayal kırıklığını hatırlıyorum.
Lütfen yanlış anlama sen harika biriydin ama ikimizde ilk başta bir amaç için bir araya gelmiştik değil mi?
Evlendikten sonra Alphard ile iletişimimiz asla samimi değildi. Yinede yeğenleriyle arası çok daha iyiydi. Onlarla oynamasını hatırlıyorum. Onları izlerken nasıl mutlu olduğumu. Sonra ise babamla olan o büyük kavgalarını. Babamın sözleri hala kulaklarımda "yakında bende öleceğim aynı annen gibi. Abin ve kız kardeşin ve onların çocukları hepimiz ölü ve toprağın altında olacağız. Ama aile ismimiz yaşayacak" demişti. Alphard'ın ise "ailemden kimse iyi şeylerle anılmıyorken isminin yaşaması niye önemli" dediğini hatırlıyorum. Susmalıydı karşılık vermemeliydi. Yinede verdi. Ve aile ağacından silindi. Ne için kavga ettiklerini bile bilmiyorum. Sadece onu kaybettim.
Onun ölüm haberini aldığım o gün... O haberin beni etkilediğini göstermemek için gösterdiğim çabayı hatırlıyorum. Druella bana haberi verdiğinde yanımda olduğunu söylemişti. Kalbimin can çekiştiğini hatırlıyorum. Ancak yüzümde tek bir mimik bile oynamamıştı. Sonra Druella mirasını Sirius'a bıraktığını söylemişti. O an hissettiğim iki şey birbiriyle yarışıyordu. Acı ve pişmanlık yinede hiçbir tepki vermedim. Druella bana Alphard'ın yazdığı bir mektup verdi ve gitmesinin ardından odamıza gitmiştim. Ellerim titriyordu mektubu açarken. Açtığımda okuduklarımın içimdeki yangını körüklemesi uzun sürmedi. Sessizlik büyüsü eşliğinde etrafı dağıtmış ve ağlamıştım. Çünkü ben o gün çok önceden kaybettiğimi sandığım kardeşimi aslında o gün kaybetmiştim.Walburga Black
24 Aralık 1984