Merhabalar,
Kafamın içine hoşgeldiniz
Ben Amélie.
Bu bölümü yazarken birazcık zorlandım. Umarım sıkıcı olduğunu düşünmezsiniz. Dönüp baktığımda pek tatmin etmedi beni ama yine de sizleri bekletmek istemedim.
Benim asla gelmeyen ilhamımı bir kenara bırakırsak Oltremare'nin 1K oluşunu kutlayabiliriz. 🥳
Yorumlarını ve beğenilerini esirgemeyen bunları esirgese de sadece okuyarak bile büyümemize destek olan herkese teşekkür ediyorum.
Sizi seviyorum. Hem de her birinizi ayrı ayrı
İyi okumalar ♥︎♥︎
****************
Kan ter içindeyim. Saç diplerimden süzülen soğuk bir ter damlası sırtımı sıyırıp geçiyor. Bacaklarımda müthiş bir ağrı baş göstermiş fakat duramayacağımı biliyorum. İç sesimin çığlıkları kulaklarımı kanatmış, tırnaklarını tenime batırmış avaz avaz kaçmam için yalvarıyor. Başımı eğip baktığımda ayaklarımın çamura battığını görüyorum. Saatlerdir çamurun içinde koşmak için çabalıyor olmalıyım ki dizlerimin sızısı bu denli acı veriyor.
Etrafımda göğe uzanan, boyları bulutları delip geçen iri gövdeli onlarca ağacın yemyeşil kolları semâyı görmeme mani oluyor ama bastıran karanlık bana gecenin haberini getiriyor. Beni arayan seslerini duyuyorum. Son nefesimi çeker gibi derince soluklanırken arkama bakmak için bir fırsatım oluyor. Uzaklarda meşalelerin cılız ışıklarını görüyor, canıma susamış süvarilerin atlarının kişneyen seslerini işitiyorum. Bu beni iyiden iyiye ürkütüyor ve tökezliyorum. Neden peşimdeler anlayamıyorum. Durmadan koşuyorum.
Yağmur çiselemeye başlıyor. Alacalı gökyüzü iyice kararmaya başlamışken bileklerimdeki izleri fark ediyorum. Dirseklerime uzanan derin kesikler halat izlerine benziyor. Herhalde kaçırılmış olmalıyım. Bileğimin köşesindeki ufak sembol gözüme çarpıyor. Bu sembolü görür görmez tanıyorum. Cadı kapanı olarak da bilinen bu sembol yalnızca zapt etmeye gücünüzün yetmeyeceği cadıların büyü kudretini geçici süreyle zayıflatmak için yapılan bir tılsım. Kara büyünün bir icadı olan sembol benim gibi bir insanın kolunda ne arıyor anlayamıyorum.
Hızını arttıran yağmur damlaları sembolün üstünü ıslatırken diğer elimle ovuşturuyor ve cadı kapanının izlerini bedenimden silmeye çalışıyorum. Ruhum öyle ağır geliyor ki taşıyamaz oluyorum. Ne zamandır böyle yorgun haldeyim? Terim yağmura karışırken küçücük bir melankolinin peşine takılıyorum. Ağaçların üzerine ayın ışığı vururken kendimden geçiyorum öyle ki önümü göremez hale geliyorum. Ayağım bir ağaç kovuğuna takılıyor, yüksek bir tepeden aşağı düşüyorum.
"Ah!" diyen sesim kulağıma oldukça yabancı geliyor. Sırtüstü düştüğüm yerden göğe bakıyorum. Baktığım yer mora boyanıyor, yıldızlar ve ay iç içe geçiyor, palette karıştırılan renkler gibi bir renk cümbüşü çıkıveriyor ortaya. Ağaçlar düzgün simetrisini yitirip bir lastik gibi uzamaya başlıyor. Gözlerimi kapatıyorum.
Uyanıyorum. Bu kez farklı bir yerdeyim. Karanlık bir odadayım ve altın varaklı bir aynanın karşısında dikiliyorum. Bu odayı hiç görmediğime eminim ama bir şekilde oranın Prens Jeon'un yatak odası olduğunu biliyorum. Lakin artık burası ikimize aitmiş gibi görünüyor. Üstümde şık bir takım var. Karşımdaki aynaya bakıyorum. Koyu bir yeşil olduğuna emin olduğum göz bebeklerimin içinde sarı ışıltılar var, cılız ve yıpranmış saçlarımsa yerini canlı bir kahverengiye bırakmış. Kıvır kıvır olmuş kâküllerime gidiyor ellerim. Kader ipinin olduğu parmağımda bir yüzük görüyorum. Işıltısı gözlerimi alan bu ufak mücevher bir alyansa benziyor. Neden bir alyans takıyorum?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
OLTREMARE | TAEKOOK
Fantasy"O Lucian Jungkook Jeon'du. Ruhunuzu ürpertecek kadar soğuk ve ancak bir şeytan kadar masum görünüyordu fakat yine de avuçlarına kalbinizi seve seve emanet ederken tereddüt etmezdiniz." Bu kitap cadıları ele alan fantastik bir kurgudur. Bölüm uzunlu...