Kafamın içine hoşgeldiniz.
Ben Amélie.
Aslında bölümü 3 gün önce atacaktım. Fakat sonunu tamamlayamadan hasta oldum. Test negatif çıktı neyse ki ama yine de korona oldum sandım o kadar ağrı çektiriyor ki anlatamam.
Neyse bir de zavallı yazarınız bütlere kaldığı için burnunu çeke çeke ders çalışıyordu.
(Bknz. Bahtı sikik piyade)
Yazdım bir şeyler ama umarım beğenirsiniz.Sizi seviyorum.
İyi okumalar
♥︎
*****************************
Bay Lee'nin ağzından adımı duyduğumda başımı öyle hızlı kaldırmıştım ki neredeyse boynum kopacaktı. İtiraz etmek için konuşmaya çalışıyordum fakat dilim tutulduğundan ağzım öylece açılıp kapanıyordu.
Fena ikilemde kalmıştım. Prens ile ödev hazırlamam demek saatlerce kor parçası bedeninin yanıbaşında olmak demekti. Artık bağın farkında olduğumdan onunla yalnız kaldığımızda gergin halimle garip hareketler sergileyip benden şüphe etmesine sebep olabilirdim veya bana gereksinim duymaksızın bağ kendini göstermeye çalışabilirdi.
Prens'te bana dair tek parça olan kader ipini bir kenara bıraksak dahi bir de koridorda yaşanan gerginlik hadisesi vardı. Zavallı Prens yana yakıla aradığı bağ eşini koruduğu için iki gündür zan altındaydı ve bundan henüz kendisinin bile haberi yoktu. Bağın yegâne ve biricik sahibi olduğumu bilmediğim olay anında Prens'in bunu tamamen düzeni sağlamak için yaptığına inandırsam da kendimi, şimdi bunun kader bağı kaynaklı içgüdülerinden kaynaklanmış olabileceğini düşünüyordum. Çünkü henüz onun kadersel eşim olduğunu öğrenmediğim vakitlerde bile ben de onu sarıp sarmalamak ve güçsüz kollarımla heybetli cüssesini her türlü kötülükten korumak isteği içindeydim. Bilincimiz tanımasa da birbirlerini ruhlarımız çoktan tanışmıştı ve bağın eşlere sağladığı bu karşılıklı hissiyat mucizevi olduğu kadar oldukça da kıymetliydi.
Şimdiye kadar düşe kalka yara bere içinde çıktığım yaşam merdivenlerinde artık yaramı saracak, sırtımı sıvazlayıp elimden tutacak çok kıymetli canını canımın önüne siper edecek ve her kötü gözden beni sakınacak bir yol arkadaşım vardı. Tabii eğer kim olduğumu öğrendiğinde hislerini bir kutuya koyup acı çekmek pahasına da olsa benden ve bağımızdan kaçmaya çalışmazsa.
"Bir sorun mu var Taehyung?" diyen Bay Lee'nin sesiyle dikkatimi ona verdim. Bu soruyla Prens'in de omzunun üzerinden yana baktığına şahit oldum. Bakışlarını arkasında kalan bana çevirmemişti fakat dikkatinin bende olduğunu belli etmişti.
"H-hayır Efendim. Ben sadece veliahtımıza yardımcı olacağım için sevinçliyim."
Bay Lee 'zaten başka bir şansın yoktu.' diyen küçümser bakışlarıyla konuyu kapattığını belli etti ve derse geçti. Gözlerim sanki orada bir delik açmak ister gibi Prens'in sırtındaydı. Birkez olsun başını arkasına çevirmemiş içinde binlerce mana bulduğum simsiyah irislerine hasret bırakmıştı beni. Birkaç sıra önümdeydi, düne kadar hiç kimseydi fakat bugün hemen yanıbaşımda dahi olsa özlem duyacağım herşeyim haline gelmişti.
"Sen inkar etsen de kader ondan hoşlanman için tüm fırsatları yaratıyor Taehyung." diyen Jimin dikkatimi dağıttı.
Ne dediğini anlamadığım için "Efendim?" dememle ise gülmesi bir oldu.
"Hiçbir şey Taehyung. Dersin ne kadar sıkıcı olduğundan bahsediyordum." dedi.
Dalgınca başımı salladım. O sırada bildirim gelmiş olacak telefon ekranım aydınlandı. Rehberimde bana mesaj atabilecek tek bir kişi olduğunu bilmenin verdiği heyecanla dalgalı denizde can simidi bulmuş gibi dört elle telefonuma sarıldım. Beklediğim gibi Prens'ten gelmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
OLTREMARE | TAEKOOK
Fantasia"O Lucian Jungkook Jeon'du. Ruhunuzu ürpertecek kadar soğuk ve ancak bir şeytan kadar masum görünüyordu fakat yine de avuçlarına kalbinizi seve seve emanet ederken tereddüt etmezdiniz." Bu kitap cadıları ele alan fantastik bir kurgudur. Bölüm uzunlu...