²⁴ zília

1.8K 243 114
                                    

Merhabalar,

Kafamın içine hoş geldiniz,

Ben Amélie

Bir süredir hayatımda işler yolunda gitmiyordu. Ruhsal sıkıntılarım da nüksedince yazıp yazıp sildim ama ortaya bir türlü bölüm çıkartamadım.

Oltremare'yi sevip bekleyenler olduğunu biliyorum. Sahiden uzun zamandır buradayım ve birçok yazarın okur zorbalığından muzdarip olduğunu gördüm. Ben bu konuda sizlere sahip olduğum için kendimi çok şanslı addediyorum. Bu süreçte kimse bölüm için zorlamadı aksine panomda destekleyen mesajlar gördüm.

Oltremare'ye bir şans veren sizleri seviyorum. Geç kalsam da sizleri unuttuğumu sanmayın, hep aklımdasınız

İyi okumalar

♥︎




Gündüz vaktinin zihinde bıraktığı iyi izlenimin yanı sıra gecenin pek kötü bir namı vardı. Karanlığın tüm günahları saklayan ve hoş gören anaçlığına karşın gammazlık eden gün ışığının tercih edilmesi ne büyük nankörlük idi. Lakin yaratılmış olanlar için gizli bir dosttansa apaçık bir düşman her zaman daha yeğdi. Bilinmezlik ise her daim ürkütürdü. Hal böyle olunca tabiatın uyumak için geceyi seçmiş olması pek tabii doğaldı.

Genç adam ise bir süredir ilmek ilmek işlediği planlarını harekete geçirmek için yine böyle bir geceyi beklemişti. Saatler üçü gösterirken ay en yassı haliyle gökte yerini almıştı. Cılız ışığı krallığı çepeçevre saran ormanın üzerine vuruyordu. Sırtında sarı saçlarını ve kollarındaki dövmeleri gizleyen siyah kadifeden bir pelerinle genç adam, atını ormana doğru sürüyordu. Pelerinin altındaki bir çift lacivert göz, hırçın dalgalar gibi keskin bakıyordu. Nefretiyle yoğurduğu kendi küçük intikam planının aksamadan gerçekleşiyor olması içini kıpır kıpır ediyordu.

Bundan zevk alıyordu. Ağabeyine ihanet ederken attığı her adımda hissettiği yakalanma korkusundan ve onu takip eden zaferden zevk alıyordu.

Orman yoluna girdiğinde dizginleri biraz gevşetip atın yavaşlamasına sebep oldu. Sık sık omzunun üstünden arkaya bakmayı ihmal etmiyordu. Şimdiye kadar şüpheleri üstüne çekmeden ilerlemeyi başarmıştı. Sınırın ötesindeki barış yanlıları ona bir teklifle geldiklerinde henüz kader eşinin kimliğinden bihaberdi. Saray entrikasının dışında yaşayan ve kendi özgürlüğünden başka hiçbir gayesi olmayan aptal bir çocuktu. Ağabeyi ve Kraliçe arasındaki çekişmenin dışında olmaktan memnundu zira saraydaki diğer herkes gibi bir köleden doğduğu için taht üzerinde hiçbir hakkı olmadığını düşünüyordu. Fakat barış yanlılarının teklifini duyduğunda bu taht oyununda yalnızca bir figüran olmadığını fark etmişti. Düşmanları farkında bile olmadan ona bir kimlik vermişler, Leo'yu oyuna dahil etmişlerdi.

Şimdi aylar öncesinden çok daha farklı düşünüyordu. O da kralın oğlu iken niçin tüm bu zenginliği arkasında bırakıp çekip gitsindi? Tüm bu acıları yalnızca çok daha sefil bir hayata sahip olmak için mi çekmişti? Çocukluğunu feda ettiği saraydan öylece çekip giderek yaptıklarını yanına kâr mı bırakacaktı?

Dizginleri sıkıca kavrarken tehlikeli bir şekilde gülümsedi. Barış yanlılarının kuracağı yeni devlette çok daha iyi bir pozisyonda yaşayabilirdi. Ona vadedilen makam ağabeyinin gölgesi altında çürüyeceği şu anki pozisyonundan her şekilde çok daha iyiydi.

Tıpkı bir labirenti andıran ormanda çatal ağzına gelince durdu ve önünde uzanan iki yola bakarken hangisinin orman ruhlarına gittiğini hatırlamaya çalıştı. Buraya daha önce defalarca kez gelmiş olsa da ağaçtan başka hiçbir şeyin olmadığı ormanda yön bulmak oldukça zordu. Sonunda soldan gitmeye karar verdi.

OLTREMARE | TAEKOOKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin