¹⁸ gámos (Part 2)

2.9K 365 538
                                    


Merhabalar,

Kafamın içine hoş geldiniz

Ben Amélie

Hepimize bir kez daha geçmiş olsun.

Bölüm 8300 kelimeden oluşuyor. Yazım yanlışlarım olmuşsa affediniz efendim 🙏

Sizleri seviyorum

İyi okumalar.



♥︎





Bir aralık ayında doğum günüme sayılı günler kala henüz yeni tanıştığım bağ eşimle evlendim. Aynı yılın başındaki Taehyung Kim böylesi bir hayatın düşünü dahi kuramaz, buna cesaret edemezdi. Sahiden zihnimde zamanı biraz geriye sarıp sene başındaki halimi anımsamaya çalıştığımda sadece birkaç ayda evrildiğim kişi şaşılasıydı. Sonsuz bir hüzün selinin içinde sürüklenip gidiyordum. Belim bükük, dilim suskundu. Ne bir dostum ne de bir ailem vardı. Tek yaptığım fazla gürültülü bir sessizliğin ortasında kendi tek kişilik dünyamda bileklerimdeki tonlarca prangaları sürüyerek dolanmaktan ibaretti. Dilime kilit vurmuşlar gibi bazen günlerce konuşmaz, çokça düşünürdüm. Özel günlerim diğerlerinden biraz daha fazla ağladığım yas tutulan günlerden ibaretti. Aynalara küskün bir çocuktum öyle ki kader izini fark etmem bile günlerimi almıştı. Sürekli bir suçlama hali içerisindeydim. Zorbalıkları için çevremdekileri, zayıf olduğum için kendimi, başıma gelenler içinse kaderi suçluyordum.

Yaşlı cadıya göre bunca zaman bağ beni korumak istediğinden kendini göstermemişti bana göre ise tüm bu karanlık dönem, sonrasında yaşayacağım fazla şaşalı hayatın bir bedeliydi. Sonsuza kadar mutlu olamamamız, her güzelliğin bizden çaldıklarının olması gibi o dönem de benim hediyesine karşılık kadere ödediğim bir borçtan ibaret olmalıydı.

Mührün üzerinde parmaklarımı gezdirdim. Sırtımdakinin mükemmel bir kopyasını hemen yüzük parmağımın üstünde taşıyor olmak fevkalade bir histi. Artık evli bir adam, soylu bir prens ve belki de bir kraldım. O zavallı çocuğu kendi içimde öldürmüş ve küllerimden yeni bir ben yaratmıştım. Bu sabah gerçekleşen düğün benim doğumumdu. İçimde harlanan bir ateş vardı, avuçlarımda toplanan gücü hissediyordum. Tamamlanan bağın getirdiği enerji içimi kıpır kıpır ediyor, intikam arzusu yüreğimi yakıyordu. Ne kadar merhametli bir hükümdar olacaktım tartışılırdı fakat günün sonunda anlayacakları tek bir gerçek vardı ki o da bu canavarı kendi elleriyle yarattıklarıydı.

"Ne düşünüyorsun?" dedi.

Artık ikimize ait olan ve belki saatler sonra birbirimize karışacağımız bu odada altın varaklı aynanın önünde dikiliyordum. Nikah töreninin ardından katedralden ayrılmış ve verilecek balo için saraya dönmüştük. Halk kutlamalara devam ediyor sarayın düğün dolayısıyla dağıttığı ikramların tadını çıkarıyordu. Üç gün resmi tatil ilan edilmesi çocukların ve çalışanların işine gelmişti. Herkes mutlu görünüyordu. Hayal ettiğimde gergin olacağımı düşündüğüm bu anda garip bir şekilde ben de mutluydum. İçinde bulunduğum gün sayısı bir elin parmaklarını geçmese de bağ eşimin bulunduğu bu koca saray amcamlarla kaldığım o dört duvarın arasından daha çok ev gibi hissettiriyordu.

"Bizi düşünüyordum." diye karşılık verdim.

Karşımdaki aynaya bakıyorum.

Yansımama bakarken omzuma dokunan el Prens Jeon'a aitti.

Kıvır kıvır olmuş kaküllerime gidiyor ellerim.

Her defasında farklı bir mana bulduğum simsiyah gözleriyle bağ eşim bir yılan gibi belime dolandı ve gerdanıma bir öpücük kondurdu. Dudaklarımın hatırı kaldı sonra. Gözlerimiz aynadan buluştuğunda gülümseyecek gibi oldum.

OLTREMARE | TAEKOOKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin