Cuma günü son hastayı muayene edip ilaçlarını verince montumu giyip çıkmaya hazırlanırken kapım hafifçe tıklanıp açıldı. Benim rahatça geçtiğim kapıdan hafifçe eğilerek geçen bedeni görünce bir an nefesim tekledi. Derin bir nefes aldım hemen, kokusu silik bir şekilde bana ulaştı.
Yüzü hafif bir acı göstergesiyle buruşmuştu, eski sedyeye geçip oturdu hemen. Bende yanına adımladım.
"Hayırdır Hekim, neyin var?" Nefes alırken acı çekerek suratıma baktı.
"Nefes alırken kaburgam batıyor, canım acıyor doktor bey" Kibarlığından da ödün vermiyordu beyefendi.
"Tamam aç bakalım göğsünü, sırtını. Bir muayene edeyim." Kafasını sallayıp üstündekileri çıkarttı bir çırpıda, iç çekmemek için zor tuttum kendimi. Allah'ım sana geliyorumm....
Sırtı ve göğsü kaslıydı tahmin ettiğim gibi, göğsündeki tüyler gür ve simsiyahtı. Tam başımı yaslamalık..
Kafamı sallayıp steteskopu kulağıma takıp sırtını dinledim, hırıltılı nefesi üşüttüğünü gösteriyordu. Muhtemelen tam ciğerine inmemişti. Göğsünü de dinlemek için ön tarafına yaklaştım, göğüs uçları soğuktan büzüşmüştü. Siyah iri tepecikler ağzımı sulandırsa da, işimi yapıyorken bunları düşünmemek için tekrar yutkunup ciğerlerini dinlemeye devam ettim.
Öksürünce elini kaburgasına atıp yüzünü buruşturdu, arkamı dönüp dolaptan ağrı kesici-kas gevşetici krem alıp tuttuğu yere sürmeye başladım. Ben ona dokundukça nefesi belli ölçüde hızlanmıştı.
"Sırtın da ağrıyor mu Hekim? Oraya da süreyim istersen." Kafasını salladı hemen, dudakları aralanmıştı. Elleri dizlerini sıkı sıkı tutuyordu. Sırtına krem sürerken, ellerim kaslarında gezindiği için içimden şarkılar söylüyordum.
"Tamam, giyinebilirsin. Bu kremi de al, günde üç kez sürersen iyi gelir. Ciğerlerin temiz olduğu için ilaç vermiyorum başka. Sırtına sıcak kompres yaparsan daha iyi gelir aslında." Üstünü giyinirken kafasını sallıyordu.
"Sağolun doktor bey, teşekkürler." Kapıya yönelirken bu köyde kimsesinin olmadığı geldi aklıma.
"Hekim, akşam gel ben süreyim kremi sırtına. Yalnız yapılmaz o şimdi, hem birlikte yemek yer, film de izleriz." Yüzü hızla bana döndü, yüzümün heryerini inceliyordu. Dalga geçiyorum falan sandı galiba.
"Eee, gelecek misin?" Tekrar kafasını sallayıp, kremi geri bana verdi.
"Zahmet vermeyeceksem gelirim, bugün ve yarın yağmur çok yağacakmış. Sürüyü dağa götüremem zaten, hem ağrıyla yürümek zor olurdu dağda." Kafamı sallayıp onayladım, belki arkadaş olurduk demek isterdim ama, adamın kokusuyla bile mest olurken kendime yalan söylemek çok zordu doğrusu.
"Ne zahmeti ölüyorum burda yanlızlıktan zaten, herkes yaşlı. Muhabbetleri pek sarmıyor, galiba geriliyorlarda benimle konuşurken. Rahat olamıyorlar bir türlü, her lafta doktor bey, doktor bey.." Lafım bitince onunda bana bu şekilde hitap ettiği geldi aklıma, hay beni eşekler tepsin yaa..
"Adım Serdar bu arada, senin de doktor demene gerek yok." İsmimi sessizce tekrar edip yüzüme baktı. Sen böyle bakarsan, ben kendimi nasıl tutabilirim yani..
"Kaç gibi gelirsin, yemek yapayım hemen gidip. Ne seversin?" Sorumla hafifçe gülümsedi, elini yeleğine atıp çekiştirdi.
"Yemek seçmem, ne olursa yerim. Çok zahmet etmene gerek yok Serdar." 'Ayy adım diline nasıl yakıştı. Ben sana ne yapsam, neler yedirsem yiğidim..' diye saçmaladığım iç konuşmamı bitirip başımı salladım gülümseyerek.
"Tamam, akşama görüşürüz o zaman." Kapıdan çıkarken bana baktığı için alçak kapıya şakağını çarpınca gülmemek için yanağımı ısırdım. Başını eğip hızlı bir şekilde kendini dışarı attı, akşam evime geleceği gerçeği, kalbimi maraton koşmuşum gibi hızlandırırken hemen eve doğru yola çıktım.
Dün aldığım dolaptaki tavuğu hemen haşlanmaya koydum, pilavı da yapıp salata yapmaya başladım. Tam limonu sıkarken kapım çalınca elimde limonla kapıya koştum. Dağ gibi adam elinde ufak bir poşetle kapımda dururken kenara çekilip geçmesi için yol verdim.
Bütün kapılardan eğilerek geçip salon olarak kullandığım odaya geçti. Etrafa bir süre bakıp, alçak olan sedire oturdu yavaşça. Her hareketi sakince yapışı beni onu izlemeye itiyordu.
Elimde hala limon olduğunu fark edince güldüm bir an, bakışları hemen yüzümü buldu.
"Limon da elimde kalmış, ben sofrayı getireyim. Yemeğimizi yedikten sonra kremini süreriz, sonra sıcak havlu koyup film izleriz." Yüzü hafifçe kızarıp gülümsedi, böyle de işten hasta gelen kocasına hizmet eden eşi gibi olmuştum ama neyse...
Ben sofrayı hazırlarken hala beni izliyordu gülümseyerek, ulan bu adam gülümseyince çok daha hoş oluyordu yaa.. İç çekmemi bastırıp haşlanan tavuğu geniş bir tabağa aldım. Pilavları doldurup, eski ev sahiplerinden kalan eşyaları kullanırken garip hissetsem de yemeye başladım.
Hekim eline kaşığı alıp bana baktı, elim lezzetliydi valla bakma öyle..
İlk lokmada onaylayan bir mırıltı çıkarıp, sakin sakin yemeye devam etti. İkinci tabak pilavını yerken benim onu izlediğimi fark edince bir süre eli havada kaldı. Sonra devam etti, arada onunla bakışlarımız birleşiyordu.
Sofrayı toplarken hafifçe önünde eğilip tabakları aldım, kokusunu almak için deli oluyordum. Adam müthiş kokuyordu, bağımlı gibi sürekli koklayasım vardı. Belli etmemek için göbeğim çatlıyordu artık, ama bir kez koklasam rahata erecektim.
Bulaşıkları lavaboya koyup yemekleri eski buzdolabına yerleştirdim. Salona dönerken girişteki ufak dolaba koyduğum kremi aldım elime, içeri girdiğimde elinde cdler vardı. Sanırım film seçiyordu, yerde oturmuş hali o kadar erkeksiydi ki, utanmasam kendimi kollarına atacaktım.
"Beğendiğin birini seç ilk onu izleriz" Elindeki filmi gösterip, 'bu olur mu?' dediğinde kafamı sallayıp onayladım. Kremi gösterince elini yeleğine atıp çözmeye başladı, bende perdeleri çekiyordum. Eli donup bana bakınca hafifçe gülümseyip son perdeyi de çektim.
"Dışardan gören olmasın, yanlış anlaşılmaya gerek yok" Kafasını sallayıp tekrar soyunmaya başladı. Ellerinin hafiften titremesi heyecanını belli ediyordu. Kremi elime alıp çıplak sırtına yaklaştım, soğuk kremi sırtına sürünce bir an irkildi.
Parmaklarımı ezberlemek ister gibi usul usul sırtında gezdirirken, derin bir nefes aldı. Abartmadan kaburgalarına geçtim, parmaklarımın dokunduğu yerler hafifçe kasılıyordu sanki. Yüzüne bakmak istesem de bakamadım.
Sobadaki güğümün üstüne koyduğum ufak havluları alıp, birini sırtına birini kaburgasına koyup esnek sargıyla sardım hafifçe. Hemen giyindi, elinde sımsıkı tuttuğu filmi bana uzattı.
"Hadi ben başlatayım o zaman filmi, çerez de koyalım. İyi gider filmle." Yutkunarak beni onaylayan adama gülümseyip filmi taktım laptoba, elime çerez paketlerini ve abur cuburları alıp yanına oturdum. Hadi bakalım, film bahane yakınlık şahane....
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Doktor ve Çoban
General FictionBir dağ köyüne atanan eşcinsel ve metroseksüel bir doktor İri cüssesi yüzünden korkulan ve kimsenin gözünün içine bile bakmadığı bir çoban Aynı köyde kimsesiz iki adam, arkadaşlık kurup birbirlerinde aradıklarını bulabilecekler mi?