Dizlerimin üstünde yükselince büyüyen gözleriyle bunu yapacağıma inanmadığını anladım. İki elimle kavrayıp dilimi ucuna sürttüm, başını ağzıma alıp vakumladım ve bir 'plop' sesiyle ağzımdan çıkarttım. Bunu yapmayı o kadar seviyordum ki, yavaş yavaş ağzıma aldığım bölümü arttırırken başını boğazımda hissettim.
Burnumdan aldığım nefeslerle biraz daha derinleşince boğazımdan içeri kayan alet biraz canımı yaksa da koltukta inleyen adamın aldığı zevk belliydi. Bende ona verebildiğim tüm zevki vermek istiyordum, onu boğazımda sağarken arada komple çıkarıp tekrar içeri alıyordum.
En sonunda dayanamayıp boğazımdayken başımı yönetmeye başladı, ellerimi kalçalarına atıp tutunurken Hekim boğazımda gitgel yapıyordu. Hareketleri o kadar sertleşmişti ki ben onu sağarken boğazımdan ıslak sesler çıkıyordu. Elimi hayalarına atıp avcumda oynattım ve bir parmağımı deliğine bastırdım. Parmağım deliğine kayarken kendini son bir kez itip boğazımdayken boşaldı.
Ard arda yutkunup hissettiğim yanmayı hafifletirken dudaklarım onun tadıyla bana şenlik yaşatıyordu. Boşalınca diğerleri gibi uzaklaşmak yerine beni kucağına çekti, kafasını boynuma gömüp nefesi düzelene kadar sımsıkı sarıldı.
Sarılmayı normalde pek sevmezdim, çünkü burnum çok keskindi. En ufak koku bile midemi bulandırır, karşımdaki insandan soğuturdu beni. Ama Hekim'in kokusu o kadar iyiydi ki, saf erkek kokuyordu ve bu koku beni ona itiyordu. Kollarımı boynuna sarıp burnumu tenine gömdüm.
Derin derin nefesler alırken ne zaman uyuduğumu fark etmemiştim. Sırtım yatağımla buluşunca yanıma kıvrılan bedenle bir iç çektim, yanıma yatıp beni kollarıyla sardı. Dışarda yağan yağmur, gürüldeyen gök, çakan şimşekler hiçbirisi umrumda değildi. Bu adam yanımdayken gözüm kulağım diğer herşeye kapanıyordu.
Ellerimi beline attım, bir bacağımı da bacağına sardım. Öğlen olmasına rağmen kendimi uykuya teslim etmem uzun sürmemişti.
Altımdan kaçar gibi kayan Hekim'le gözlerim aralandı, nereye gidiyordu. Altı hala çıplaktı, belki giyinecekti.
"Hekim nereye gidiyorsun?" Yattığım yerde mırıldanınca bana döndü. Yüzümü biraz süzüp gülümsedi.
"Yat güzelim, ihtiyaç giderip gelicem. Gitmiyorum bir yere, merak etme." Kafamı sallayıp yattığım yere büzüldüm. Kokusu sinen yastığı burnuma çektim, derin bir nefes alıp yerine bıraktım.
Yanıma uzanan bedenin iriliği beni benden alıyordu, ellerimi beline koyup koynuna sokuldum. Bu adam bu dağ köyünde ömrümü geçirmeme sebep olabilirdi.
"Hekim, iyi miydi?" Dudaklarımı ısırarak sorduğum soruyla önce kaşları çatıldı, suratına derin bir gülümseme yayılırken başını salladı.
"Sen mükemmelsin, yaptığın, hissettirdiğin herşey mükemmel. Merak etme, zaten kıyaslayacak başka bir deneyimim de yok." Ağzım kocaman açılırken bana bakıp güldü.
"Valla çok yazık olmuş, bizim orda olsan var ya seni bir kez çıplak görmek için para bile verirler." Gülerek söylediğim şeyle kaşları çatılmıştı.
"Niye Serdar, çok mu farklıyım milletten?" Bozulsa da açıklayacaktım durumu.
"Yalan yok, iyi yönde bir çok farklılığın var bizim ordakilerden. Mesela seninki milletinkinin iki, üç katı kadar. Boyun bayağı uzun olan beni ufacık gösteriyor, kaslarının sahte bir kopyasını yapmak için millet dünyanın hormonunu alıyor." Elimi pazusuna atıp hafifçe sıktım.
"Ayrıca gözlerinin rengini başka kimsede görmedim. İçine bakınca kaybolmak istediğim gözler başka kimsede yok." Yüzü hafiften pembeleşince elimi yanağına yasladım.
"Bende gördüğün şeyler hep olumlu mu yani, bunu mu diyorsun?" Düşünür gibi yapıp elimi çeneme yasladım.
"Seninki birazcık daha ufak olsaydı daha iyi olurdu ama ne yapalım, biraz acıyacak girerken." Ağzı açılıp öylece kalınca güldüm piç piç.
"Bunun için ilk seferinde bu evde yapmayalım, ağlarsam millet duyar. Anlaşılmasın aramızdakiler." Dudaklarına bir öpücük kodurunca belimi tutup kendine bastırdı, elleri biraz fazla sert olsa da hoşuma gidiyordu.
Kollarımı alıp boynuna sardı, beni altına alınca bacaklarımı da beline doladı. Kendini bana itiyordu, adam en az benim kadar doyumsuzdu. Bu hali o kadar iyiydi ki, rüya olmasından korkuyordum. Herkese karşı soğuk olan, doğru dürüst kimseyle konuşmayan Çoban Hekim benimle öpüşüp koklaşıyordu şuan.
Dudaklarına hamle yapınca beni karşıladı hemen, incitmekten korkarcasına öpüyordu. Zevkten titrerken kapıdan gelen sesle yerimden sıçradım. Birisi kapıya deli gibi vuruyordu, hemde bu yağmurda.
Hekim hızla giyindi, ben kapıyı açarken o çoktan salona geçmişti. Kapıda karısı hamile olan Rıfat vardı, o kadar telaşlıydı ki birşey olduğu belliydi.
"Doktor bey yetiş, Hatçem'in sancısı var. Kanama da var, netcem bilemedim. Koştum sana geldim hemen, doktor bey bir şey eder dedim." Hızlı hızlı konuşan adamın karısı daha önce iki kez bebeğini kaybedip, üçüncüye zorlukla hamile kalmıştı.
"İyi yapmışsın, Türkan ebeye de haber yollayın hemen gelsin. Ben çantamı alıp geliyorum." Hekim'in yanına gittiğimde kalın kazağını ve deri yeleğini giymişti.
"Hekim, doğuma gidiyorum, gelmek ister misin. Rafet'in eşi Hatice doğum yapıyor." Beni kafasıyla onaylayıp çizmelerini çekti ayaklarına. Bende lastik çizme giyinip evden çıktım.
Yağmur hala sağanak halinde yağıyordu, Rafet'in evi iki sokak ilerideydi Allahtan. Elimde çantam, yanımda Hekim koşar adım evin avlusuna girdik, arkamızdan gelen araba sesiyle Türkan ebe gelmişti.
Türkan ebeyle iki kez çalışmıştık, Hekim'i boydan boya süzüp resmen gözüyle yedi kadın. Gözümdeki bütün olumlu düşünceler uçuşurken, dişlerimi sıktığımı farkettim. Derin bir nefes alıp evden içeri girdim, ikisi beni takip ediyordu.
"Hatice Hanım, biz geldik sakin olun. Ağrınız ne durumda, Türkan sen açılmasını kontrol et ben geliyorum." Rafet'e dönüp elimle işaret ettim.
"Kaynatılıp ılıtılmış temiz su, havlu, bebeği sarmak için temiz bez lazım. Hepsini hazırlayın, doğum gerçekten başlıyor." Babayı işlere koşturup paniğini bastırırken gözüm Hekim'e takıldı. Ona birşeyler söyleyen Türkan ebeye ters bir şekilde bakıyordu.
Bende bu kıskançlık varken bu doğum, anne baba yerine bana zor geçecekti anlaşılan...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Doktor ve Çoban
Fiction généraleBir dağ köyüne atanan eşcinsel ve metroseksüel bir doktor İri cüssesi yüzünden korkulan ve kimsenin gözünün içine bile bakmadığı bir çoban Aynı köyde kimsesiz iki adam, arkadaşlık kurup birbirlerinde aradıklarını bulabilecekler mi?