#3

232 16 11
                                    

İtalik kısımlar geçmişte yaşananlar manasına geliyor gençler, bunu birkaç bölümde göreceksiniz.

Kimseyi kötü etkilemek istemiyorum, intihar vesaire durumlar olduğu için burada şöyle bunalımdayım böyle depresyondayım diye hikayedeki düşünceye katılıp o şekilde yorum yapmamanızı rica ediyorum.

Yaşam güzel ve bu sadece bir hikaye. Kendinizi sevin, sizi seviyorum. Beni sevin.

Motivasyon konuşması bittiyse hikayeye geçelim amk.

Marketten aldığı malzemeleri dolaba yerleştirirken sınav sonucunu öğrenmek için yakın arkadaşını çağırıp bilgisayarından sonuç ekranına arada bakıyordu. Arkadaşı Fikret olmasaydı internet kafeye gitmek zorunda olacaktı.

"Gürkan amca yok mu kanka?" Ali iç çekti.

"Gelir birazdan. Açıklandı mı?"

"Yok." Sayfayı yeniledi Fikret.

Liseye geçiş sınavı sonuçları bugün açıklanacaktı. Kazandıkları okulu öğrenmek için oldukça heyecanlılardı.

"Yuh amına koyayım!" Fikret şaşkınlıkla ekrana bakıp kalmıştı.

"Ne? Ne oldu?"

"Kabataş diyor. Kabataş çıkmış oğlum!" Mutlulukla arkadaşına baktı.

Ali mutlulukla tebessüm etti. Aşırı duygular kendisine göre değildi. Tamamen yetiştirilmesiyle alakalıydı.

"Seninkine de bak, merak ettim."

"Bakayım." Son heceyi uzatarak konuştuğunda gelen anahtar sesiyle elindeki boş poşeti poşetliğe koydu Ali.

'Yine kızacak...' diye düşündü. Ne yaparsa yapsın yaranamıyordu. Nasıl daha iyi bir evlat olabileceğini düşünüyordu.

Babası mutfağa girdiğinde içindeki bunalım, stres ve tüm öfkeyi kendisine kusacağını biliyordu.

"Fikret ben sonra size gelirim kanka. Sen şimdi git." Arkadaşını dahi evden kovmak zorunda kalıyordu.

"Yok oğlum yok. Gitme dur. Nasıl insanlarla arkadaşlık ettiğini gör. Saat sekize gelmiş bak hala evde yemek yok. Hiçbir şeyi beceremeyen salağın teki. Yemek yok, temizlik yok. Şu amına koyduğumun evine geldiğimde huzur bulmak istiyorum bu çocuk beni sinir hastası ediyor. Takmış bir müzik müzik diye sevdaya, gitar almış puşt. Kimin parasıyla ne alıyor acaba? Siktir olup gideceksin yarın iade edeceksin o zımbırtıyı. Yatacak yeri var, evde malzeme var yine yetmiyor beyefendiye..." Babası konuşmaya devam ederken Fikret selam verip evden çıkmıştı.

'Sus.' diyordu içinden. 'Sus, kussun içindeki öfkeyi. Ne olursa olsun baban o senin.'

Yüzüne inen tokatla gözlerini korkuyla babasına çevirdi.

"Dinlemiyor bir de puşta bak!"

Gözleri doldu. "Karı gibi ağlayacak mısın lan bir de?"

"Yapmasaydın o zaman." Sesi çok kısık çıkmıştı.

"Ne?" Anlamak için yaklaşmıştı babası.

"Evlat gibi sevmeyeceksen uçkurunun derdine niye getirdin beni dünyaya? Ben mi istedim?" Yumruğunu sıkıyordu.

"Lan çocuk seni şimdi..."

"Ne yapıyor bu?"

Ali yatakta uyurken koğuş onun başına toplanmıştı. Kendini savunmak için kollarını başına kaldırmış, sık nefesler alıp veriyordu.

Mustafa ise yatağında yatıp kitap okuyordu. Sorunlu bir çocuk olduğu belliydi ve bir de onunla uğraşmak istemiyordu.

Korkuyla uyandı Ali. Kendisine bakanlara anlam veremezken yandakileri itip saçlarını karıştırarak lavaboya gitti. Aynada kendisine bakarken arkasını dönüp aynada kendisine baktı.

Dün arka cebine koyduğu o keskin parça belini kesmişti.

Tişörtünü kaldırıp yaranın büyüklüğünü gözüyle ölçtü. Fazla derin olmadığı için tişörtü tekrar indirerek elini ve yüzünü yıkadı. Ardından lavabodan çıktı.

"Haftaya bugün yemek sırası sende kardeş." Kendinden birkaç yaş büyük oğlan omzuna birkaç kez vurduğunda ona tip tip bakıyordu.

"Yemek falan yapmam ben."

Arkadan birisi onun bu söylediğine gülmüştü. "Yemezsin o zaman çocuk."

Yaşça büyük bir amca yanına gelip omzunu sıkmıştı. "Oğlum buradaki nizamın devamı için sırayla yemek yaparız. Sen alışana kadar bir kerelik sıranı alırım."

Niye herkes kendisine temas edip duruyordu amına koyayım?

"Bir dokunma lan!" Babasından daha büyük, yaşlı bir adamı itmişti.

Birden çoğu kişi ayağa kalkıp üzerine yürürken o yaşlı adam elini kaldırıp diğerlerini durdurdu. Kendisine yaklaşmıştı.

"Asabisin, anlıyorum. Ama burada kurallara göre oynamazsan gecenin köründe kimsenin ruhu duymadan alırlar canını. Gencecik çocuksun. Samimi olmak istemiyorsan bile gerekeni yapmak zorundasın. Anlatabildim mi oğlum?" Son cümlesini söylerken geri çekilmişti.

Kaşlarını kaldırıp bıkmış ifadesiyle başını çevirdi ve yatağına ilerledi.

On bir sene boyunca buradaki insanları çekemezdi. Tahammülsüz olmuştu ve kimseye imtiyaz geçmeyecekti.

Başını yastığa koyup üstteki ranzanın çürümüş alt tahtasını izledi.

Hiçbir şey hissetmiyordu. Mutluluk yoktu, üzüntü yoktu, acı yoktu.

Benliği yoktu.

İnsan olduğunu bile düşünmüyordu.

Yaşayamadığı hayatını düşündü. Adam söylemişti, gencecik çocuktu. Ama hiç çocuk olamamıştı.

Canına kıyabilir miydi? Elbette yapardı.

Çünkü umudu yoktu. Seven kimsesi yoktu. Arkasından ağlayacak kimse yoktu.

Gözlerini kapattı. Gece kimsenin dikkatini çekmezdi. En iyi zaman geceydi.

Kendinden, varlığından vazgeçiyordu.

Çünkü umut edip bu yerden kurtulsa, evlenip çocuk sahibi olsa bile baba olamazdı. Karma denen bir şey vardı.

Bir hafta sonra öldüğünü unuturlar, ismini unuturlar, şarkılarını unuturlar...

Bu söz beni ağlatır bu arada.

Bölümler kısa ama önceki bölümde dediğim gibi ilk bölümler olduğu için yazamıyorum. Yorumlarınızı beklerim.

Sevgiler ve saygılar...

MAPUS ||| BxBHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin