#4

253 20 6
                                    

Allah aşkına etkilenecekler okumasın.


Ali gözlerini açtı.

Sıra sıra beyaz ışıklar gözünün önünde parlayıp sönüyordu.

Dudaklarında kan tadı vardı. Başını yana çevirdi. Net göremiyor olsa da etrafta koşturan onlarca insan vardı.

Başı döner gibi olunca gözlerini yumdu. Midesi bulanmıştı. Yüzünü ovmak isterken buna engel olan bir kelepçe olduğu bilinciyle elini geri bıraktı.

Merak ettiği alkolün tadını özlemişti. Hiç tatmamasına rağmen özlemişti.

"Anesteziye alın." Ses kulaklarında iki üç kez yankılanmıştı.

"Baba." diyerek sayıkladı. Doktorlardan biri dediğini anlamak için eğildiğinde aynı kelimeyi tekrarlamıştı. Sesi çok kısıktı.

Hemşire ve iki doktor birbirine baktı. Suçlunun babasını bıçaklayarak hapse girdiğini biliyorlardı.

Evlat, evlatlığını yapardı da baba her zaman baba olamazdı işte.

Ali şu an canıyla bir savaşa girmişti. Savaşta komutansız kalmak gibiydi onun için babasız kalmak.

Burada bile yoktu.

Ondan sevgi dilendiği zamanlar aklından bir film şeridi gibi geçiyordu. Bir kere olsun başını okşamış olsaydı babası, dünyadaki hiçbir şeye ve hiç kimseye yenilmezdi.

Elini hareket ettiremiyordu, bileğinden akan kanlar elinin üzerinde kurumuştu ve neredeyse hissiyatı yok denecek kadar azdı.

Ağlamak istedi. Babasının deyimiyle karı gibi ağlamak istedi. Güçlü görünmekten bıkmış usanmıştı. Kafasını duvarlara vura vura ağlamak istiyordu ve çığlık atmak...

Babası içindeki çocuğu öldürmüştü. Ali de canındaki, bedenindeki çocuğu öldürmek için çabalamıştı. Şimdi ise ölmekten korkuyordu.

Beyni uyuştu. Ölüm böyle bir şey miydi? Kafasına taktığı tüm dert tasa yok olurken her yer sessizleşti.

Kendiyle beraber kalmıştı. Çocuk yaşında ölüyordu.

Arkasından kimse ağlamayacaktı. Bir haftaya onu tanıyan herkes öldüğünü unutacaktı, adını unutacaktı.

Dudaklarını araladı ve nefesini verdi.

*******

Saat gece yarısını geçmişti. Koğuşun hiçbir yerinde ses yoktu. Adamın teki köşede otuz bir çekiyordu sadece. Kendisiyle ilgilenmeyeceğini biliyordu Ali.

Karanlıkta kalkarken yastığın altındaki paslanmış kırık aynanın parçasını aldı. Üzerinde, o parçayı sapladığı adamın kanı kurumuştu.

Kendini keserek öldüremese bile kesin enfeksiyondan ölecekti.

Umurunda değildi. Dünya üzerine üzerine geliyordu. Karşılıksız sevgilerin ve hakkın olmayanı almaların dünyasındaydı. Böyle kötü bir dünyayı istemiyordu.

On sekiz yaşındaydı. Hatta on sekizine gireli iki ay oluyordu. Ama hala küçük bir çocuk gibi hissediyordu.

Lavaboya girdi ve önce elini yüzünü yıkadı. Saçlarına suyla çeki düzen verdi. Ardından perdelerle birbirinden ayrılmış banyonun olduğu kısma girdi. Birinin içinde oturup suyu üstünden açtı.

Hay sikeyim dedi içinden. Saçını boşuna düzeltmişti.

Üzerine kutuplarda gibi hissettiren soğuk su aktığında mermerin üzerine koyduğu parçayı avucuna aldı. Keskin oluşundan emin olmak adını sağ elinin baş parmağını hafifçe bastırdı. Tek bir noktadan baloncuk gibi çıkan koyu kırmızı kan, keskin olduğunun habercisiydi.

İşlerini sağ eliyle gördüğünden ötürü önce kırık aynayı sol eline aldı. Sağ bileğinin üzerine yerleştirirken iyice bastırdı. Yavaş yavaş kendisine doğru çektiğinde gözünün önünde koca bir yarık ve tepesinden akan su ile kırmızıya dönen mermer zemin vardı.

Tuttuğu nefesini verdi. Elleri her zamanki gibi titriyordu lakin şu anda titremesi daha şiddetliydi.

Sağ eline aldığı parçayla sol bileğini, diğerinin aksine daha hızlı bir şekilde kesti.

'Ya ölmezsem?' diye düşündü.

Ali'nin şansına ölmez, çektiği acı yanına kar kalırdı.

Islaklıktan ötürü üzerine yapışan tişörtü çıkardıktan sonra göğsünün altına doğru bastırdı parçayı. Tutacak mecali kalmamış olsa da kendini zorlayıp tek seferde göbek deliğine kadar kesti.

İşte şimdi sahiden başı dönüyordu.

Gözleri dolduğunda ıslaklıktan ötürü ağlamak üzere olduğu belli olmuyordu. Ayaklarını uzatıp ıslanan botlarına baktığında başını mermer duvara yasladı. Burnuna gelen demirimsi kokuyu iyi tanıyordu. Babasını bıçakladığında da aynı kokuyu işitmişti burnu.

Dudaklarını dişledi. Böyle bir hayatı hak edip etmediğini düşünüyordu. Hiçbir çocuk, çocuk yaşında ölüme sürüklenmeyi hak etmezdi.

İçindeki çocuğa inat gülmek istedi. Gülmek ve tüm acıların üzerini örtmek. Misafir geldiğinde alelacele temizlik yapıp tozları halının altına süpürmek gibiydi. Ama Ali ne gelen misafirden memnundu ne de evi güzelce süpürebilmişti.

Ellerini başına sardı, bilinci yavaş yavaş kayboluyordu.

"Hanginiz otuz bir çekiyor amına koyayım?" Mustafa pisuvarda işini hallettikten sonra ses gelmeyince kapalı perdenin altındaki botları gördü.

Kaşları çatıldığında gidip perdeyi açtı, hakikatinde bu hiç de huyu değildi. Herkesin kendi işine bakması taraftarıydı.

Kırmızıyla kaplanan zemini gördüğünde gözlerini oğlanın gözlerine çevirdi.

Kendisine bakıyordu ve dünya üzerinde gördüğü en masum canlıymış gibiydi. Mavi gözleri umutla parlarken aynı zamanda acıdan yok oluyordu.

"Sen ne yaptın çocuk, ne yaptın sen..." Musluğu çevirip kapattıktan sonra üzerindeki tişörtü çıkarıp boyun kısmına dişini takarak yırttı. İki parçaya ayırdığında iki bileğine de sıkı bir şekilde bağlayarak yere eğildi ve oğlanı kucağına alacak şekilde kavradı. Aslında pek kolay değildi, oğlan uzundu. Ama adrenalinden olsa gerek zorlanmadan oğlanı kucakladı ve banyodan çıkardı.

"Gardiyan!" Kapıya gidip kapıyı tekmeledi. "Melik!"

Koğuştakiler sese uyanırken yataklarından kalkıp ortada dönen olayı anlamaya çalışarak Mustafa ve kucağındaki oğlanın başına toplandılar.

Gardiyan kapıyı açtığında baygın çocuğu görüp Mustafa'nın gideceği yeri eliyle işaret etti. Telsiziyle birkaç anons yapıp koğuşun kapısını örttüğünde Ali için tüm dünya kararmıştı...

Yavaş yavaş açıyorum olayları hocam.

Bende kalın.

Ve ayrıca yorumlarınızı bekliyorum.

Sevgiler ve saygılar...

MAPUS ||| BxBHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin