Çalınmış Cennet | 1

595 17 1
                                    

-1-

Yine pencerenin başında düşündüğü gecelerden birini yaşıyordu. Sevdiği adamdan aldığı haberler hiç te iç açıcı değildi. Güzel bir aile kurmaya dair bütün umutları malzemeden çalınmış bir inşaat gibi tek bir haberle yıkılıvermişti. Ceyhun patronuyla konuşmuş, avans istediğini söylemişti. Patronu, 1 hafta daha çalıştıktan sonra avans verme koşulu sunmuştu ona. Hayal 1 hafta daha bekleyeceği için son derece canı sıkılsa da sabrediyordu. İçinde kötü bir his vardı, kötü şeyler olacak gibiydi. En azından şu isteme işi aradan çıksaydı içi rahatlardı ama daha isteme işi olacaktı da, söz, nişan, evlilik hazırlıkları... Daha çok bu evde kalacaktı. Bu yüzdendi huzursuzluğu. Zaten küçücük evde üç kişi sıkış tepiştiler, şefkatli bir aile olsalardı bu küçücük ev sıcacık bir yuva olabilirdi onlara. Evde ne dirlik kalmıştı, ne düzen, ne de şefkat.

Kapı yine alacaklı gibi çalıyordu. Ve yine o üvey babası olacak Ekber ayyaşı gelmişti. Bir yerlerde sızmadığı için üzülmüştü kız. Yine sudan sebeplerle dayak yiyecekti. Kapıya doğru hızla yürüdü, kapıyı açtığı gibi de şamarı yedi ve yediği tokatla sendeledi. Her seferinde yediği şamara neden şaşırıyordu ki, artık alışmış olması gerekirdi.

Ekber "Niye geç açıyorsun lan kapıyı? Başçavuşun eşeği miyim ben?" diye mırıldandı sarhoşluğun verdiği pelteklikle. Uyuşmuş dili zor dönüyordu ama kürek gibi güçlü elleri halâ iş görür haldeydi.

Eğer bu evde biraz daha kalmak zorunda kalmasaydı şu ayyaş adamı iyice bir benzetirdi de güç kullanırsa başına kötü şeyler gelebileceğini bildiğinden susuyordu. Ne onun gücü bu adama yetebilirdi ne de bu adam elini kirletmeye değerdi. Planlarının ters tepmesini istemiyordu. Ceyhun onu bu evden kurtarana kadar dayanmalıydı, başka çaresi yoktu. Adamın içeri girmesine yardımcı oldu Hayal.

Ekber'se, salon denilen küçük odaya girip oturdu ve "Yemek getir bana, midem kazındı." dedi emir veren yarım yamalak bir ağızla. Mutfağa giden kıza "Yanına da rakı." diye de ekledi.

Hayal içinden "Zıkkım iç!" dese de bu nefret ettiği adama hizmet etmek zorundaydı gidene kadar. Tek tesellisi yakında gidecek olmasıydı. Ekber'in "Ne dikiliyorsun, gitsene!" demesiyle olduğu yerde irkildi ve salondan çıktı Hayal. Hiçbir şey söylemeden kendisinin bile zor sığdığı mutfağa girdi. Şu ufacık, oda kadar evde üç kişi fazlaydılar zaten. O böyle de mutlu olabilirdi, onun sorunu parasızlık değildi ki. Ceyhun'la bir göz odada bile mutlu olurdu o. İstediği tek şey huzurdu, o da bu evde yoktu. Evlenmeye meraklı değildi ama başka çaresi yoktu. Bir insan köşeye sıkıştığında aslında fazla istemediği, kendine çok ta lazım olmayan bir şeyi pekâlâ yapmak zorunda kalabilirdi. Üvey babasına hazırladıklarını götürdüğünde adamın odada sızdığını gördü. Rahat bir oh çekti. Onun hırpalamalarından ve sapık bakışlarından uzak bir gece daha geçirecekti. Elindekileri mutfağa götürdü ve sonra da yattı.

●●●

Fabrika gibi geniş bir harabede iki kolundan zincirle tavana asılmış adam can havliyle karşısındaki acımasız, herkes tarafından kokulan adama yalvarıyordu ama nafileydi, o "Ben kimseye acımam!" bakışlarıyla adeta güç gösterisi yapıyordu. Herkesi korkutan bakışları, dillere destan acımasızlığı, yırtıcılığı herkesçe biliniyordu. O artık karanlığın markasıydı.

"Beyim yapma! Yapma beyim, gözünü seveyim yapma! Allah rızası için yapma!" diye yalvarsa da bir işe yaramayacağını biliyordu adam. Çınar Emiroğlu'nun acıması yoktu, onun merhametiyle oynayamazdı. Bu adam taştan yaratılmıştı kalbiyle, ruhuyla ve tüm bedeniyle.

Çalınmış Cennet |Cennet Serisi 1 | ღRAFLARDAღHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin