Çalınmış Cennet | 3

423 10 2
                                    

-3-

Salonda tembelce televizyon izlerken ardına kadar kapı açıldı ve içeri usul usul kardeşinin girişini izledi Çınar. Suçlu gibi bir hali vardı. Gözlerini Utku'ya dikip "Oğlum kapa şu kapıyı, cereyan yapıyor." diye söylendi sıradan bir sesle.

Adamsa ağabeyini duymuyormuş gibi sabit bir yere boş boş bakıyordu. Bir ellerine, bir de yere bakıyordu. Çınar kardeşini dinlemediğinin farkına varınca elindeki kumandayı koltuğa fırlatıp Utku'nun yanına gitmek için ayağa kalktı. Yaklaştı ve kardeşinin elindeki kanı görünce ister istemez endişelendi. "Utku, oğlum ne oldu?" sorusuna cevap alamayınca "Ne oldu sana böyle?" diye tekrarladı. Halâ cevap yoktu, adam istikrarlı bir şekilde "Utku konuşsana oğlum, ne oldu sana? Kavgaya mı karıştın, bıçak mı çektiler? Yaralandın mı, ne oldu?" sorularını tekrarlamaya devam ediyordu. Kardeşinin etrafını yoklarken yaralanmamış olduğunu anlayarak şükretti. Yaralanmadığına göre farklı bir tehlike onları bekliyordu. Yine başını belaya sokmuştu kardeşi. Acaba yine kimi deşti, diye düşünmeye başladı adam. Çünkü durum bu sefer çok daha farklıydı. Birini yaralasa, öldürse bile Utku kendini kaybedip şoka girecek bir adam değildi.

Utku'nun "Yaralandım, evet. Ama yaram dışarıda değil içeride, yüreğimde." mırıldanışlarıyla neyi ima ettiğini anlayamamıştı Çınar. Bu çocuğun derdi neydi, neler oluyordu? Bir anlasa, kriz anında ne yapacağını çok iyi biliyordu. Kardeşinin ağzından çıkacak tek bir kelimeyi bekliyordu ama son duyduklarıyla yeterince ikileme düşmüştü zaten.

Sabrı taşmıştı. "Ne diyorsun oğlum sen? Hem bugün gelmeyecektin, ne oldu?" Sorularına bir türlü yanıt alamıyordu. Yanıt alamadığı her dakika daha da endişeye düşüyordu. "Utku cevap ver, deli etme adamı! Bu kan kimin, senin değilse kimin? Neyin nesi bu kan, çıldırtma beni!" diye patladı.

Ağabeyini ne kadar endişelendirdiğinin farkındaydı, ama elinden bir şey gelmiyordu. Çığlıkları mırıltı olarak çıkıyordu. İçi yanıyordu, konuşamıyordu. Kalbi kırık, üzgündü. O sevdiği kadına kıymıştı. Kaç kişi buna katlanabilir, bu günahın altından kalkabilirdi? En sonunda "Sen haklıydın ağabey, kadınlar aldatmak için fırsat kolluyorlarmış. Ben... Ben ne aptalmışım, Fulya beni aldatıyormuş. Ben bunu görememişim. Senin gördüğünü ben görememişim." sözleri çıkabildi ancak dudaklarından. Çıkan her olumsuz kelimesinde dudakları yanıyordu. Keşke sadece dudakları yansaydı. Bedeni, ruhu, teninin her zerresi cayır cayır yanıyordu ve yanmaya devam edecekti.

"Başlatma benim haklılığımdan! Utku sen ne yaptın? Bu kan kimin? Adamı mı vurdun, Fulya'yı mı? Ne yaptın sen?" diye kardeşini soru yağmuruna tutarken nedense hiç şaşırmamıştı. Fulya'nın Utku'yu aldatmasına neden şaşıracaktı ki? Aynı şeyi yaşarken bir kez şaşırmıştı, ama artık onu hiçbir şey o kadar şaşırtamazdı. Kardeşinin de bu kötü tecrübeyi acı bir şekilde yaşadığına üzülüyordu. Ama bazı şeyleri yaşamadan anlayamazdı insan, bunu da çok iyi bilen biriydi.

"Fulyayı vurdum! Sevdiğim kadını vurdum ben!"

Çınar bir belaya bulandıklarının farkındaydı ve "Allah'ım sabır ver! Ne yaptın sen Utku?" derken saçlarını karıştırıyordu çaresizce. Öfkelenmişti ama kardeşinin üzerine de gitmek istemiyordu. Ne durumda olduğunu az çok görebiliyordu. "Ağır yaralı mıydı, yaşıyor muydu? Nasıldı? Bir şey söyle!"

"Bilmiyorum, ağır yaralı değildi. Kolundan, dirseğinden, bir yerlerinden vurdum galiba. Hatırlamıyorum."

Kriz anlarında içinden çıkan o kriz yöneticisi ayağa kalktı ve "Tamam, cinnet geçirmiş olmalısın sen. Bir kahpe için katil olmaya değer miydi oğlum? Değer mi?" diye kardeşini azarlarken kendine geldi. Ona bu şekilde davranması bir fayda sağlamamıştı. Zaten olan olmuştu, bir de üzerine gidip daha da bunalıma sokmanın ne anlamı vardı? Kardeşinin omzuna teselli amaçlı vurdu ve onu kendine getirmeye çalıştı.

Çalınmış Cennet |Cennet Serisi 1 | ღRAFLARDAღHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin