Rhoynar
Bugün, o gün...
Öksüzlüğümün yıldönümü; sevdiğim iki insanı da aynı anda kaybettiğim, okyanusa küstüğüm gün.Hiçbir zaman ağlamadım. Beni terk edip yalnızlığa mahkum eden ailemin arkasından bile ağlamadım.
Sadece zayıf ve aciz olanlar ağlar; sen güçlü bir insansın.
Hayatımı bu söz üzerine inşa ettim. Babamın ölümünden sonraki geçirdiğim on senede savaşmayı, kendimi korumayı öğrendim. Piskoposlardan dini, bakıcılarımdan nezaketi, kardeşlerimden sadakati öğrendim.
Her yıl ailemin şerefine, yüzlerce hamile kadına yardımcı oldum ve yüzlerce balık avlayıp tebaama dağıttım.Bugün bu görevimi tekrarlamam gereken gün: Dimotris günü.
Hüzünün, ölümün ve acının günü. Bir anma günü...
Sabahın ilk ışıklarıyla yatağımdan fırlayıp hekimlere ve kaptanlara haber saldım. Gün boyu dinlenmeye yer bulamayacağımdan biraz enerji depolamak için normalde yaptığımdan daha büyük bir kahvaltı yaptım.
Özenle siyah saçlarımı geriye doğru taradım ve nihayet dairemden çıktım.
İskeleden geçip birkaç muhafızla bir tekneye atladım ve kaptana açılmasını söyledim. Av gereçlerini de hazır ettikten sonra reisin yardımıyla ağı attım ve hep beraber beklemeye başladık.Üç buçuk saatte beş kova balık tutabildik;
İstavritler, levrekler, alabalıklar, mezgitler ve...Ağa çok ağır bir balık takıldı. Aniden yana doğru yatan tekneyle telaşa kapıldık. Kaptan dümeni öteki yana kırmaya çalıştı fakat ağa takılan şeyin ağırlığı tekneden daha fazlaydı.
"Çok büyük bir balığa benziyor. Çekmeye devam edin, bununla bir kasabayı doyurabiliriz." dedim. İpler avcumun içini yakmaya başladı fakat çekmekten vazgeçmedim. Kaptan, kan ter içinde kalmış hala dümeni çekiştiriyordu.
"Majesteleri, kaptan bayılmak üzere. Biraz daha zorlayacak olursak eğer, korkarım tekne alabora olacak!"
"Vazgeçmeyin, reis kaptanın yerine geçsin ve kaptan da ağı çekmemizde yardımcı olmaya gelsin."
Reis, aceleyle kaptanın yerine geçti. Yüzü kıpkırmızı, elleri bembeyaz olmuş kaptan ise sendeleyerek yardıma yetişti.
Şimdiye kadar balığın güçten düşmesini beklerdim fakat inatla, aynı güçle çekiştirmeye devam ediyordu.Ellerimi kesmeye başlayan ip, artık dayanılmaz bir acı veriyordu. Muhafızların da elleri kanıyordu. Acı dolu feryatlar çıkarmaya başladılar.
Acı dolu feryatlar, sabahın sessizliğini yaran çığlıklar...
İçimi, ellerimin acısından da büyük bir sıkıntıya sokacak bir duygu sardı. Tüm vücudumu ele geçiren bu sızıyla muhafızlara durmalarını emretmek için hazırlandım. Fakat o anda ağ koptu.
Ellerimizden ayrıldığı anda suyun üzerinde bir top haline gelen ağ, giderek açılmaya başladı. En sonunda tamamen açılan ağın üzerinde ne bir balık ne de bir parça...
Bir parça vardı, ağın sağ köşesinde. Parıl parıl parlayan altın sarısı bir varlık. Aniden ellerimin acısını unuttum ve suya atladım. Suyun altında hiçbir şey duyamıyordum fakat yine de durmam için bana bağırdıklarından emindim; tıpkı bir zamanlar babama bağırdıkları gibi.
Ağı, cismin düşmemesine dikkat ederek top haline getirdim ve koltukaltıma aldım. Tekrar yüzeye çıktığımda teknedeki herkesin yüzünde rahatlamış bir ifade vardı. Beni tekneye çektiler ve hep birlikte ağa takılan cismi ilgiyle izlemeye başladık. Onu ağdan çıkardım ve elimde evirip çevirerek incelemeye başladım.Bu bir kuyruk parçasıydı. Fakat daha önce hiç görmediğim bir hayvana aitti. Altın rengi, büyük pullarla kaplı yarım bir kuyruk. Güneşe tuttuğumuzda gözlerimizi kamaştıracak derecede parlayan muazzam bir şeydi bu. Nereden geldiğini anlayamadım fakat içimde bu şeyin sahibini bulmam gerektiğine dair belli belirsiz bir his oluştu.
Belki de bir zamanlar babamı sulara sürükleyen şeyin sebebi bu kuyruğun sahibiyle alakalıydı.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sianodell
FantasyKırıldığını belli etmeyen insanları üzmeyin. Çünkü onlar sizi kaybetmemek için susar, aptal oldukları için değil. ~T.S Eliot