Bölüm 2 - Sadece Bekle

365 33 20
                                    

(Bible)

Pazartesi her zamanki gelişimden daha erken bir saatte şirkete gelmiş ve geldiğim gibi odamın bulunduğu 17. kata çıkmıştım. Bu kadar erken gelmemin tek bir sebebi vardı: Birkaç gün önce gördüğüm o yüzü bu sefer daha yakından görebilmek.

Sekreterim beni gördüğüne şaşırmış görünüyordu. Asla rutinlerinin dışına çıkmayan biri olduğumu düşünürsek bu tepki normaldi. Kahvemi getirmesini söyledim. Ve odama doğru yürüdüm.

Odamda deri koltuklardan oluşan bir takım ve karşısında da çalışma masam bulunuyordu. Çalışma masamın arkası tavana kadar uzanan camlardan oluşuyordu. Tüm şehri rahatlıkla görebileceğiniz bir konumdaydı.

Çalışma masama oturup bir süre etrafa boş boş baktım. Sonra çekmecelerin birinden seçilmiş adayların fotoğraflarının sıralandığı bir dosya çıkardım. Aradığım kişiyi elimi koyduğum gibi bulmuştum.

Fotoğrafını tekrar tekrar inceledim. Onda beni çeken bir şey vardı ama ne olduğunu çözememiştim. Bakışları, dudağı, yüzünün her bir kıvrımı eşsiz ve kusursuz görünüyordu. Onunla tanışmak için sabırsızlanıyordum.

Sekreterim kapıyı tıklatıp gir komutunu aldıktan sonra kahvem ve programımı düzenlediği ajandasıyla içeri girdi. Çaktırmadan dosyayı kapattım ve çekmeceye geri tıktım.

"Mankenlerin kursu ne zaman başlıyor?" sekreter kahveyi önüme koyarken suratsız ve düz bir şekilde söyledim.

" 11.00 gibi efendim." meraklı gözlerle bana bakıyordu.

Ona sert bir bakış attığım an hızla odamdan çıktı. Saat henüz 10.00 olmuştu. Bu yüzden zamanın geçmesi için bazı evraklarla uğraşmaya başladım.

~Bir süre sonra~

Vaktin geldiğini fark edince elimdeki her şeyi masaya bıraktım ve dışarı çıktım. Sekreterim beni görünce ayağa kalktı ama ona hiçbir şey demeden direk asansöre doğru adımladım.

Çoktan nerede olduğunu bildiğim kurs için kat tuşuna bastım. Kapılar açıldığında etraftaki çalışanlar burada ne aradığımı sorar ifadeyle beni izliyorlardı. Hepsini es geçerek bildiğim yoldan devam ettim, kapı önünde duran çalışanı umursamadan kapıyı açtım ve çoktan belirlediğim hedefi görmek için hızlandım.

Diğer kapı açıktı ve yaklaştıkça belirli kişilerin konuşmaları geliyordu. İçeri göz gezdirdim ve kalabalığın önünde onu gördüm. Tam içeri girdiğim sıra yönünü değiştirip arkasını dönmüştü. Kapının pervazına yaslanarak kollarımı bağladım ve arkası bana dönük kişiye odaklandım. Bu sırada sırıtmamı engelleyememiştim. Arkadan bile harika göründüğü gerçeğiyle yüzleşmem gerekiyordu.

"Hocam, patronun odası kaçıncı katta?" dedi ilk defa duyduğum sesi. Hafif sinirli ve utangaçtı. Bu haliyle küçük bir çocuğu anımsatıyordu.

Sanırım bana hesap sormaya gelecekti. Öyleyse onu yormaya gerek yoktu.

" Sanırım beni arıyorsunuz bay Puttha?" sesimdeki alay bariz belliydi.

Arkasını döndü ve yüzümü incelemeye başladı. İfadesindeki şaşkınlığı gizlemeye çalışsa da başaramıyordu. Diğerlerinin bakışları da bana dönmüş olsa da şu an odaklandığım tek bir kişi vardı.

Fotoğrafını ilk gördüğüm anda aklıma kazınan yüzünü yakından görmek, kabul etmek istemesem de beni heyecanlandırmıştı.

Bakışları hafif ama keskin, burnunun ucu hafif kalkık, alt dudağı üste göre daha dolgun ve üst dudağı ile burnun birleştiği belirgin bir dudak çizgisi vardı. Saçları alnına dökülmüş, ensesine kadar düz bir şekilde uzanıyordu. Aslında şu an huysuz bir kedi gibi görünüyordu.

Şaşkınlığı yerini sinire bırakmıştı. Adımlarını bana doğru attı. Göz temasını asla kesmiyor, beni alt edebileceğini sanıyordu ama ona patronun kim olduğunu göstermek ister gibi gözlerinin tam içine bakmaya devam ettim.

"Bütün bu saçmalık da ne?" burada tartışmak için oldukça kararlı görünüyordu.

"Bay Puttha, karşınızda şirketin patronu var. Onunla nasıl bu şekilde konuşursunuz?" diyen hoca şaşkındı. Benim saygınlığımdan çok onun başına bir şey geleceğinden korktuğu belliydi. Ama elimle ona sesini kesmesini işaret ettim.

"Ne saçmalığından bahsediyorsunuz bay Puttha?" aslında neyden bahsettiğini adım gibi biliyordum ama onunla bu şekilde uğraşmak aşırı hoşuma gitmişti.

"Tabi ki seçilmememe rağmen benden habersiz beni işe almanızdan bahsediyorum!" suratıma doğru bağırmaya başladı. Diğerleri kendi aralarında konuşmaya başlamıştı bile.

"Madem öyle bunu dersten sonra konuşalım." sesim itiraz kabul etmiyordu. Ellerimi ceplerime koyarak ona biraz daha yaklaştım ve gözlerimle yüzünün her bir santimini taradım.

"Hayır, şimdi konuşacağız ! " gözlerini irice açarak bana meydan okudu.
Biraz daha yakınına geldim.
"Burada patronun kim olduğunu unutuyorsunuz anlaşılan (!) Konuşmak istiyorsanız beklemeniz gerek. Ders bittikten sonra odama gelin. " kulağına doğru nefesimi verdim, suratlarımız arasında milim mesafe vardı.

Bu yakınlık onu dumura uğrattı ama ifadesini bozmadı ve arkamı dönüp gidene kadar gözlerini bana dikti.

~ dersten sonra ~

Odamın kapısı hiddetle çalındı. Ve ben bir şey demeden açıldı. Anlaşılan bizim kedicik sabrının son noktasındaydı. Sekreterim peşinden gelirken ona çıkmasını işaret ettim.

Masamın önüne gelmiş dik dik bana bakıyordu. Ben de bir bacağımı diğerinin üzerine attım ve ona alay eder biçimde baktım.

" Evet, ne vardı bay Puttha? " kaşlarımı kaldırıp alay etmeye devam ettim.

" Böyle oynayacağız demek, hiçbir şey bilmiyormuş gibi yapmaya devam edin. Ben gidiyorum ve bir daha da buraya adım atmaya niyetim yok. " derken ellerini masaya koydu ve bana doğru eğildi, oldukça kesin konuşmuştu. Kızgın olduğu zaman dudaklarının düz bir çizgi halini aldığını fark ettim.

" Çalışma şartlarını mı beğenmediniz yoksa?" ayağa kalkarak masanın etrafını yürüdüm ve ona doğru yaklaştım.

" Beni neden işe aldınız ?" gerçekten meraklı bir şekilde sormuştu.

" Birini işe alırken hesap vermem mi gerekiyor, unuttun mu burası benim şirketim." ellerimi kaldırarak etrafı işaret ettim.

" Hak etmediğim bir işe haberim olmadan alındım, bu kadarını bilmeye hakkım var!" üzerime doğru yürüdü.

" Belki canım istediği için ya da belki de her gün yüzünü görmek istediğim için, sonuç olarak artık bu şirkette çalışıyorsun. "

" Ama benim bu şirkette çalışmaya ve senin suratını görmeye asla niyetim yok seni piç kurusu! " bu sefer o yüzünü bana yaklaştırma cesaretinde bulundu.

Bedenimle ona sokuldum ve dudaklarımı kulağına doğru yaklaştırdım " O zaman sadece bekle, çünkü bundan sonra beni görmeye o kadar çok alışacaksın ki bir daha ayrılmak istemeyeceksin. " gözlerimi onun gözlerine çevirdim.

Elini aramıza koyarak beni ittirdi ve kapıya doğru adımlarken " Sen öyle san şerefsiz! " dedi ve arkasından kapıyı büyük bir gürültüyle çarparak odamı terk etti.

Cebimden telefonumu çıkartarak güvendiğim adamlarımdan birini aradım.

" Sana yollayacağım adrese birisini gönder, ben demeden bir şey yapmaya kalkışmasın. "

Bakalım benden ne kadar uzak durabileceksin.

Bölüm sonu

Selammm! Umarım bölümü beğenmişsinizdir. Yine çok kısa olduğunu biliyorum. Şu an elimden bu kadar geliyor üzgünüm. Fikirlerinizi bekliyorum yorum yapmayı ve oy vermeyi unutmayın, teşekkürler 💜

Eğer kimchay hoşunuza gidiyorsa profilimde yeni bir hikâye yayınlayacağım, beklemede kalın :))

love me harder | ficHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin