Eve vardığımızda ben yolda uyuyakalmıştım. Kanien'i izleyen gözlerim ne ara kapanmıştı hiç bilmiyordum ama üstündeki gömleği çıkarıp üzerime örtmüştü.
Bu sebeple yanımda duran üstü çıplak adamın kaslarına ve bir kaç yerde peyda olmuş derin yaralarına kaçamak bakışlar atsam da hemen gözlerimi kaçırdım.
Açık duran bahçe kapısından içeri giren Kanien'e şaşkınlıkla baktım.
"Beni babamların evine bırakmayacak mısın?"
Gözlerini yoldan ayırmadı.
"Herkes sürü evinde artık." Şaşkınlığımı atamamıştım ki Kanien devam etti. "Olağanüstü bir durumdayız. Hepimiz birlikte olmak zorundayız."
Yola bakarkenki sesi çok düzdü. Ben de gözlerimi yola çevirdim ve derin derin iç çektim. Gerçekten zor karşılaşmalar beni bekliyordu.
Avludaki binalara ve uzun uzadıya genişleyen koyu renk ormana baktım. Parlak yıldızların altında koyu bir denizi andırıyordu. Hiçbir şey değişmemişti, en azından karanlıktaki hiçbir şey değişmemişti.
Kanien arabasını Holly'nin muhtemelen hiç kullanmadığı arabasının ön tarafına park etti. Holly babamın uysal kurtçuğuydu! Beklenilen gibi tam bir evcil kadındı. Doğurgan ve itaatkâr...
Jennifer'in kokusunu aldığım kırmızı Mercedes'in önünden geçerken yüzümü buruşturdum. Her derde deva şifacımız da buradaydı! Aman ne güzel...
Sürüden ayrılalı gerçekten uzun zaman olmuştu ama muhtemelen Jennifer hiç değişmeden o kibirli havasıyla ve alımlı fiziğiyle aynı kalmıştı. Kokusundaki yoğun östrojen arabasından bile buram buram yayılıyordu.
Dışı gecede bile parlayan, kırmızı Porche, Mike'ın olmalıydı. Hiç kimse Mike kadar gösterişli ve yine Mike kadar çapkın olamazdı. Jennifer bile!
Owen, Mike kadar gösterişli sayılırdı ama onun hakkında da pek bir fikrim yoktu. Babamın en büyük oğluydu ve aileye katıldığım zamanlarda babama baş kaldırıp ailesini terk etmişti. Fakat bir omega değildi. Bir kurdun Omega olması için konsey kararıyla sürgün edilmesi gerekiyordu.
Üstü açık arabayı hiç şüphesiz Jacob kullanıyordu. Bunu üstü açık olmasından değil arabasından gelen hamburger artıklarının kokusundan anlamıştım. Erkek kardeşim de en az benim kadar dağınık ve pasaklıydı.
Kanien tek eliyle beni büyük ve ana bina olan malikaneye yöneltti. İçerisinin kalabalık olduğu yoğun kokudan belliydi. Hole girince eski alışkanlıkları hatırlayıp mutfağa baktım. Genelde herkes mutfakta olur ve şakalaşarak, koşturarak birbirlerine laf yetiştirirlerdi.
Kanien sanki unutmuşum gibi bana yolu gösteriyordu.
"Salona geçelim," dedi dominant bir sesle. Aslında bana söylemekten çok içeridekilere geldiğimizi haber veriyordu.
Yeşil koltuğa oturmuş ve kırmızı elbisesinin yırtmacından kusursuz bacaklarını sergilemekten gayet memnun olan Jennifer'ın koyu bakışlarını hemen üzerimde hissettim. Gerçekten daha da alımlı olmuştu ve daha da... Feminen. Çok göz alıcı bir kadındı.
"Aranılan kız nihayet teşrif etmiş..." diye homurdandı bana selam vermeden elindeki dergiye dönerken.
İster istemez tedirgin olduğumda beni rahatlatan bakış Mike'dan gelmişti. Bana göz kırptığında beni tebessüm ettirmişti.
Kanien; "Diğerlerini de çağırıp geliyorum," dediğinde, odadan çıkar çıkmaz hemen akabinde, bana doğru süzülen Mike çapkın bir gülüşle yanıma sokulmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ALFA KANI
Werewolf"Sana bir kez dokunmama izin ver." "Anlamadım?" Doğru mu duyup duymadığımı anlamaya çalışırken afallamış ve hatta gülmüştüm. "Sana bir kez dokunmam lazım." Elini de uzatmış koluma ramak kala duruyordu. Zarar verecek birine benzemiyordu. Geçen se...