"acılar bizi ayakta tutar." aynadaki görüntüsüne yaklaşıp yüzüne iyice odaklandı. dün gece ailesinin kendisinden bu kadar çabuk vazgeçmesi üzerine küçük bir ağlama krizine girmişti. sabah kalktığında ise ilk işi yüzüne buzlı suyla şok uygulamak olmuştu. "bunu unutma, kimseye ihtiyacın yok." giydiği beyaz gömleğin içerisinde tam bir peri gibi gözüküyordu.buraya geleli neredeyse üç hafta olmuştu, bu küçük kaçamağın bitmesine neredeyse iki hafta kalmıştı. minho üzgün müydü yoksa mutlu muydu emin değildi. kendi isteğiyle birileriyle yakınlaşması düşündüğünden uzun sürmüştü ve bunun tadına varamadan gideceğine üzülüyordu.
felix ile tanışmıştı mesela. Jisung'un yakın arkadaşı Chris'in sevgilisi felix. kumral olan jisung'un yoğun ısrarları sonucu felix ile görüşmeyi kabul etmişti. jisung onun yalnız kalmasını istemiyordu.
minho onu gördüğünde tamamen olumsuz düşüncelere sahip olsa da, biraz zaman geçirdikten sonra aslında düşündüğünden çok daha iyi biri olduğunu anlamıştı. o da jisung gibi ressamdı ve küçük çocuklara ders vermek için buraya gelmişti. ayrıca çocuklarla çok iyi anlaşıyordu.
aynadaki güzel görüntüsüne son kez bakıp, tatmin olmuş gibi gülümsedi. felix ile kahvaltıya gitmek için hazırdı!
aklına gelen kişiyle yüzü asıldı. ah, mavi saçlı... son zamanlarda hiç konuşmuyorlardı. minho bunun sebebinden kesinlikle bir haberdi. ona karşı yaptığı yanlış bir davranış ya da söylediği kötü bir şey kesinlikle yoktu fakat jisung bir anda aralarına görünmez duvarlar örmüş, kendini kumral saçlıdan tamamen uzaklaştırmıştı.
o an moralinin neden bozulduğunu sorguladı minho. niçin mavi saçlı ondan uzaklaştı diye üzülüyordu ki? zaten birkaç gün sonra ayrılmak zorunda kalacaklardı. ondan uzak durmaya alışması gerekiyordu.
süitinin kapısı çalındığında cüzdanını alıp kapıya doğru ilerledi. kapıyı açtığında karşılaştığı sarışın gence gülümsedi. "günaydın!" dedi felix son derece enerjik sesiyle. inci gibi parlayan dişleri, güneşi andran sarı saçları ve yıldızlara benzeyen çilleriyle bu çocuk tam bir periydi resmen! minho onun görünüşüne her geçen gün daha fazla hayran kalıyordu.
"günaydın felix," diye karşılık verdi gülümseyerek. minho sabahın erken saatinde telefonunun çalmasıyla uyanmış, arayanın felix olduğunu gördüğünde şaşırmıştı. yanıtladığında ise, felix ona baş başa kasabanın yakınlarındaki bir fırında kahvaltı yapmayı teklif etmişti.
tabiî ki minho teklifini geri çevirmemişti. felix'in enerjisine ihtiyacı varmış gibi hissediyordu. sarı saçlı olan ona gerçekten iyi geliyordu.
birlikte ana binaya doğru yürürken konuşmaya devam ediyorlardı. "yani sen diyorsunn ki-" felix devam edeceği sırada karşılarından gelen mavi saçlıyı görüp duraksadı. kafasını minho'ya çevirdiğinde onun da jisung'a baktığını gördü. çok dikkatli bir şekilde.
arkadaşının hayran bakışlarına gülümsedi sarı saçlı. "hey minho! beni duyuyor musun?" diyerek kolunu dürtükledi kumral olanın. minho daldığı rüyadan hızla kendine gelirken dalgınca felix'e baktı. "efendim? ne demiştin?"
gözlerini mavi olandan çekemiyordu. üzerindeki kırmızı kazağı, mavi kotu, takıları ve başından hiç eksik etmediği şirin şapkasıyla kimsenin dikkatini çekmeyebilirdi, ama minho'nun fena halde çekiyordu.
mavi saçlı başını çevirdiğinde ikilinin gözleri birbirine tutundu. donuk bakışlarla karşılaştığı sırada kumral olanın içi ürperdi. mavi gözleri şirin görünüşüne çok zıt bir soğuklukta bakıyordu.
"yanına gidip selam vermemizi ister misin?" diye sordu arkadaşına felix ilgiyle. eğer minho isterse elbette gideceklerdi. ama minho onu şaşırtarak başını iki yana salladı. "sen istersen git."
felix ona cevap vermeden elini kaldırıp bulundukları noktaya bakan mavi saçlıya el salladı. minho tepkisiz kalarak onları izlerken, jisung da kumral olanı görmezden gelip felix'e başını sallamakla yetinmişti.
minho kalbinin kırıldığını hissetti. sadece bir anlığına da olsa jisung ile gerçekten yakın olabileceklerini düşünmüştü. mavi saçlının hiçbir açıklama yapmadan böyle davranması kumral olanı üzüyordu. her ne kadar böyle şeylere çok takılmasa da.
felix arkadaşının kendisine gelmeyeceğini anladığında onu tekrar dürtme ihtiyacı hissetti. minho kolunda hissettiği yanmayla kendine gelirken sarı saçlı konuştu. "gidelim mi artık?" minho son bir kez kendisine ölümcül bakışlar gönderen mavi saçlıya baktıktan sonra başıyla felix'i onayladı.
felix'in arabası sayesinde kısa bir sürede bahsettiği fırına varmış, hatta kahvaltılarını bile yapmışlardı. sarı saçlının söylediği gibi buranın kruvasanları harikaydı! minho çok beğenmişti falat düşündüğü kadar çok yiyememişti. aklı hâlâ mavi saçlıdaydı.
"minho senin bir şeyin mi var?" diye soran arkadaşının sesiyle dalgınca ona döndü minho. başını iki yana salladı. "hayır yok."
felix yüzüne 'sorununu biliyorum ama sen anlatana kadar baskı yapmaya devam edeceğim' ifadesini yerleştirdiğinde gözlerini devirdi minho.
felix gülerek önündeki çayından bir yudum alırken, elini 'hadi' anlamında salladı. minho iç çekti. kaçamayacağını biliyordu.
birbirine bastırdığı dudaklarını zorla araladı. "jisung şu sıralar bana karşı biraz şey-" ne diyeceğini bilemeyerek ağzını geri kapattı. soğuk ya da mesafeli demek istemiyordu çünkü öyle olmaması için bir sebep yoktu.
sarı saçlı olan ona 'öyleyse ne olmuş?' diye sorsa verecek bir cevabı yoktu. her ne kadar felix'in bir erkek arkadaşı olsa da, bu minho'nun doğup büyüdüğü kültür için çok farklı bir şeydi. anlatmakta zorlanması bu yüzdendi.
felix başını sağ omzuna eğip anlayışla arkadaşına baktı. "ney? biraz daha açar mısın?" diye sordu kibarca. minho masanın üstünde birleştirdiği ellerine bakarak mırıldandı. "bana karşı mesafeli. hayır-tamam öyle olabilir- ah." telaşla sıraladığı cümlelerden sonra durup derin bir nefes aldı. "ona karşı bir hata yapmış olmaktan korkuyorum."
felix onu dinlerken başıyla onaylamış, bitirene kadar ağzını açmamıştı. "jisung hep böyledir." kumral olan kafası karışmış bir şekilde ona baktığında gülümsedi. "kaybetmekten korktuğu şeyleri kendinden uzaklaştırmaya çalışır."
minho duyduğu şeylerle şaşkınca gözlerini araladı. "ne?" bu tepki tamamen iradesinden bağımsız dökülmüştü dudaklarından. sarı saçlı olan kıkırdadı. "evet, onu tanıdığımdan beri böyle. babası, bay han ona küçükken bir köpek almak istediğinde bile inatla karşı çıkmıştı. tanrım, daha altı yaşındaydı."
kumral olan dikkatle onu dinlemeye devam ederken araya girme ihtiyacı hissetti. "düşündüğümden daha uzun zamandır tanışıyorsunuz sanırım." felix başıyla onayladı. "kendimizi bildiğimizden beri beraberiz. ayrılmadık."
minho başını ağır ağır salladı. "neden babasının köpek almasını istemedi?" diye sordu merakla. felix şefkatle gülümsedi. sanki yaşadığı bir anı tekrar yaşıyormuş gibiydi. "ölmesinden korktuğu için. alacakları köpeğin hiçbir sorunu yoktu, uzun yıllar yaşayabilirdi ama jisung inatla onu istemedi. birilerine bağlanmaktan deli gibi korkuyor."
minho bunun kendisiyle olan alakasını tam olarak çözemedi. "peki bunun benimle ne alakası var?" diye sordu masumca. felix göz devirip güldü. "biraz aklını çalıştır minho... o sana bağlanmaktan korkuyor çünkü birkaç hafta sonra gideceksin." gözlerini arkadaşının gözlerine dikip devam etti.
"jisung arkada kalmak istemiyor."
_____
sıfır uyku... bu fıc nereye gıdıyor dıye kendıme sordugum delı sorular...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
salvatore • minsung
Fanfiction❝ Yabancı bir adamın elinde, mutlu bir şekilde ölüyorum.❞