22 ağustos 22

724 122 115
                                    




jisung yüzüne gelen yoğun güneş ışıkları sayesinde gözünü aralarken, bedenindeki dinçlik yüzüden gülümsedi. esneyerek sağ tarafındaki bedene sarılmak için haraketlendi.

elini uzattığı tarafın boş olduğunu fark ettiğinde kaşlarını çatarak gözlerini açtı. yatakta doğrulup etrafına baktığında, minho'nun odada olmadığını anlaması uzun sürmemişti.

muhtemelen kahvaltı yapmaya gitmiştir diye düşünerek duşa girip, üzerini giyindikten sonra dün gece bir hayli dağıttıkları odaya bakarak sırttı.

keyifli bir şekilde minho'nun süitinden ayrılırken, bir yandan da elindeki telefonla kumral çocuğu arıyordu.

fakat minho üst üste telefonlarını açmadığında bir şeyler olduğunu hissetmiş gibi felix'i aradı hızla.

ilk çalışta açan arkadaşının sesi oldukça dinç geliyordu. "alo jisung?" jisung boş yere kuruntu yaptığını kendime hatırlatarak konuştu. "minho yanında mı felix?"

karşı taraf bir süre sessiz kalsa da cevap gecikmedi. "hayır, değil. bir şey mi oldu yoksa?" mavi saçlı onun sorusuna cevap vermeden telefonu yüzüne kapattı.

ya minho yaptıkları şeyden pişmansa? o zaman ne yapacaktı? eğer kumral çocuk kendisini istemezse bu jisung için büyük bir yıkım olurdu.

her yere baktıktan sonra aklına bay jun geldi. minho ile ilgili her şeyden haberdar olan o'ydu. tabii ki bunu da bilecekti.

hızla bay jun'un odasının önüne gidip, izin dahi olmadan içeri girdi. çalışma masasında sakince kitabını okuyan adam bir anda gürültüyle irkilip kaşlarını kaldırarak mavi saçlıya baktı.

"bir şey mi olmuştu bay han?" diye sordu kibarlığını elden bırakmayarak. jisung saçlarını karıştırırken konuştu. "bay lee'yi gördünüz mü? odasına baktım fakat yoktu."

bay jun gözündeki kemik gözlükleri çıkararak, ellerini çenesinin altında birleştirdi. "evet. ailesi ziyarete gelmişti lakin ani bir kararla bay lee'yi götürme kararı aldılar... sebebini bilemiyorum tabi." orta yaşlı adam da jisung'un üzerindeki gerginliği fark etmişti.

jisung derin bir nefes aldı. "ailesinin numarası sizde var mı?" olmasını umut ediyor,bunun için içten içe yalvarıyordu da. minho'ya bir daha ulaşamama düşüncesi aklını kemiriyordu.

evini bilmiyordu, yaşadığı şehri biliyordu ama dahası yoktu. okuduğu okulu, gittiği yerleri ya da, onun hakkında bilmesi gereken en önemli şeyleri bilmiyordu jisung.

"bunlar gizlilik esası-" jisung daha fazla bu saçmalığı dinlememek adına tekrar minho'nun odasına gitti. bir şeyler bulma, en azından ona ulaşabileceği bir telefon numarası bulma umuduyla odanın her yerini didik didik etmeye başladı.

tam o sırada televizyonda çıkan haber kanalı odayı inletecek kadar yüksek sesliydi. jisung dalgınca etrafı ararken, televizyondan yükselen sesle kaskatı kesildi.

"bale dansçısı lee minho, bugün seul'deki evinde yaşamına son verdi." mavi saçlı bunun sadece bir isim benzerliği olduğunu düşünerek, daha doğrusu buna inanmaya çalışarak etrafı ararken, tükendiğini hissedip olduğu yere çöktü.

lanet spiker susmadan devam etti. "pek çoğumuzun yakından tanıdığı lee minho, henüz 23 yaşında , genç ve hayat dolu biriydi. fakat bugün seul'de bulunan köşklerinin en üst katında kafasına silahla bir el ateş ederek hayatına gözlerini yumdu."

mavi saçlı olan tepki dahi veremiyor, olduğu yerde aldığı az nefeslerle televizyona bakıyordu. bomboş gözleriyle olanlara inanmak istemediği aşikardı.

salvatore • minsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin