Bölüm şarkıları : Lana del rey - serial killer & Carmen.
____
"Oluyor mu oppa?" diyerek bacaklarını iki yana açan kıza baktım sakince. "Oluyor, fakat hareketlerini biraz daha yumuşatırsan daha iyi olacaktır" dedim.
Başıyla onaylayıp tekrar denedi. Buradaki çoğu kişiden yetenekliydi, gerçekten öğrenme hevesi olduğu da belliydi. Bu yüzden onu özellikle grubumda istemiştim zaten. Yakından ilgilenebilmek için. Henüz -tahminimce- on üç yaşındaydı.
"Oppa, biraz dinlenebilir miyim?" gayriresmi konuşmasını umursamadan başımla onayladım. O ileride oturan arkadaşlarının yanına giderken derin bir nefes alıp yerime oturdum.
Her ne kadar inkâr etmek istesemde, burada geçirdiğim bir hafta dolu dolu geçmişti. Kafam dağılımıştı en azından.
Ailemi buraya geldiğimden beri hiç aramamıştım. Onlarda bana çok meraklı değil gibilerdi zaten. Ne aramış, ne de mesaj atmışlardı. Merak ettiklerinden bile şüpheliydim.
Aslında bu önemli değildi. Gerçekten, beni unutup hayatlarından çıkartmaları beni üzmezdi.
"Hey, Minho !" Arkamdan gelen tanıdık sesle basım anında oraya döndü. "Selam Jisung" gülümseyip yanıma oturdu.
Birkaç gün içerisinde biraz yakınlaşmıştık. O sürekli benim yanımda bittiği için ona alışmaya başlamıştım. Oldukça komik biriydi fakat bir anda ciddiyete bağlayabiliyordu. Onunla eğleniyordum ama bazı anlarda ciddi anlamda korkutucu oluyordu.
"Dersin ne zaman bitecek?" derken elindeki bezle boyalı yüzünü temizlemeye devam etti. Resim yaparken çok dağınık çalışıyordu, bu yüzden üstü başı, yüzü dâhi boya oluyordu. Onu çoğu kez böyle görmüştüm. Onun haline kıkırdarken, "aslında bitti sayılır... neden sordun?" " dedim.
Heyecanla gülümsedi. "Birlikte ayçiçeği tarlasına gidelim mi diye soracaktım." Kaşlarını kaldırmış merakla cevabımı beklerken, ben bunun iyi bir fikir olduğunu düşünüyordum zaten. "Olur."
Yanaklarını silmeyi bırakıp ayaklandı. "Tamam o zaman. Sen öğrencilerini hallet, kapıda buluşalım." deyip elindeki bezi gelişi güzel fırlattı.
______
"Hyung !" Jisung büyülü sesiyle bana seslendiğinde girdiğim transtan titreyerek çıktım. "Beni dinlediğine emin misin sen?" derken sinirle kaşlarını çatmıştı. Kuruyan dudaklarımı ihtiyaçla ıslattım ve başımla onayladım. "Dinliyorum Jisungie."
Sapsarı çiçeklerin arasında masmavi o... Karşımdaki görüntü binlerce büyülü tablodan daha güzeldi. "Neden dümdüz yüzüme bakıyorsun o zaman? Yarım saattir en sevdiğin şarkıyı soruyorum." diye konuştu sinirli tonda.
Pekâlâ, en sevdiğim şarkıyı doğruyu söylemek gerekirse bende bilmiyordum. O yüzden en çok dinlediğimi, aklıma ilk geleni söyledim.
"Salvatore. Senin ki ?"
Bir kaç saniye öylece bakıştık. Bu zaman bana öyle uzun geldi ki, bir an heyecandan bayılacağımı düşündüm.
"Serial killer." dedi gözlerini gözlerimden çekmeden.
Serial killer dinlediğiniz zaman size saatlerce sevdiğiniz insanla sevişmişsiniz gibi hissettirirdi. Öyle güzel bir şarkıydı ki, şehveti tüm hücrelerinizde hissedebilirdiniz.
Yutkunup gözlerimi gözlerinden çektim. "G-güzel." Titreyen sesim yüzünden gözlerim utançla kapandı. Sıkı sıkı birbirine bastırdım onları. Ondan etkilendiğim böylesine aşikarken, ben nasıl bunu ondan saklayacak dirayete sahip olabilirdim ki?
Gülüşü kulaklarıma ulaştığında gözlerimi yavaşça araladım. "Utandın mı sen az önce?" dedi güzel gülümsemesiyle bana bakarken.
Telaş olup ellerimi havaya kaldırıp iki yana salladım. "H-hayır! Ne alakası var ki?"
Gülerek başını iki yana salladı. "Utandığın çok belli, hyung. Neden utandın?" Başımı tarlaya çevirdim. "Utanmadım. Sadece... şarkıyı çok severim, başkasının da sevmesi heyecanlandırdı." diye mırıldandım.
Tamamıyla yalandı. Panik olmuştum çünkü o şarkı benim için şehvetli bir seks demekti. Zihnimdeki tüm müstehcen anların arkasındaki fon müziğiydi. Lakin bunu ona söylemek, açık bir davet gibiydi.
"Anladım. Bende Salvatore'u çok severim, her ne kadar hak ettiği değeri almasada." başımla onayladım. "Gerçekten, çok güzel ama fazla dinleyen olmaması üzücü." Aynı şekilde onayladı.
Telefonunu cebinden çıkarırken dikkatle hareketlerini izlemeye başladım. Kol kasları kısa tişörtünün altında geriliyordu ve bu oldukça çekici bir görüntüydü. Mavi saçları rüzgar sayesinde dağılırken, yüzündeki ciddi ifade ve mavi lensleri hakkında yoruml dahi yapamıyordum.
O gerçekten iyi görünüyordu.
Cebinden çıkardığı telefonunu elinde sallerken, "biraz şarkı dinleyelim" diyerek bir yerlere girdi. "Hangi şarkıyı açmamı istersin?" O bana bakmazken dudaklarımı ıslatıp, "Carmen" diye mırıldandım ağzımın içinden. Duyduğunda emin bile değildim.
Annemde Lana hayranıydı. Ben onun sayesinde tanımıştım zaten Lana'yı. Annem her zaman, Carmen seni anlatır derdi. Nedendir bilmiyorum ama, bende dinlediğim zaman böyle düşünüyordum.
Bana göre Carmen etrafındaki yalan ilgiden tümüyle sıkılmış bir kadındı. Bedenine olan ilgiyi istemiyordu fakat hoşuna gidiyormuş gibi yapıyordu. El üstünde tutulmayı seviyormuş gibi davranıyordu ama istediği tek şey yalnızlıktı.
Tıpkı benim gibi.
Lana sakince şarkıyı söylemeye başladığında ona eşlik etmemek için kendimi tuttum. Dolgun dudaklarını ıslatırken bana baktı. "Tanrı gibi gülüyor" kıkırdayarak, "aklı elmas gibi" diye tamamladım onu.
Şu an ne yaptığımız umurumda değildi. Anı yaşamam gerekiyorsa yaşayacaktım. Hiç bir zaman keşke diyerek devam etmeyecektim. Onu öpmek istiyorsam öpecek, aşık olmam gerekiyorsa olacaktım.
Çünkü belli değil miydi? Bu onların hepsine değerdi.
Yani ben öyle düşünüyordum.
____
Lana şarkılarını birliktelik dinleyecek sevgilimiz yoksa ne diye yaşıyoruz?
Öleyim lütfen 😭
iyi geceler hepinize <3
ŞİMDİ OKUDUĞUN
salvatore • minsung
Fiksi Penggemar❝ Yabancı bir adamın elinde, mutlu bir şekilde ölüyorum.❞