Deli gibi yağan yağmurdan kaçmak için önüme gelen ilk dükkana ne olduğuna bakmadan girdim. etrafa yayılan tütsü kokusu dikkatimi çeken ilk şey olmuştu. Etrafıma bakındığımda buranın farklı konsepte sahip bir kafe olduğunu düşündüm. Bir kaç kişi suratıma tuhaf bakışlar atıyorlardı ama onları umursamayıp boş olduğunu gördüğüm masalardan birine oturdum. Uzun zamandır mezarlık ev arası gidip gelmekten başka hiç bir şey yapmıyordum. Belki de yağmur iyi olmuştu değişiklik yapmamı sağlamıştı nede olsa. Kısa bir süre sonra garson kız gelip siparişimi aldı. Böylece bende düşüncelerimden sıyrılıp etrafı incelemeye başladım. Kafe genel anlamda toprak tonlarında düzenlenmişti. Duvarlar kum beji rengindeyken kitaplıklar ve masalar kahverengiydi. Tezgah ve sandalyeler ise haki yeşili tonlarındaydı. Kitaplıktaki kitapların hepsi renk ve boylarına göre özenle ayrılmıştı. Sahibi kimse okb'si olmalı diye kendi kendime mırıldandım. Tezgahta hala yanmakta olan bir tütsü çubuğu duruyordu. Etraftaki insanların büyük çoğunluğu kitap okuyordu ama bilgisayarlarıyla uğraşanlar veya sohbet eden kişiler de vardı. Garson kız kahveyi getirdikten sonra yağmurluğumun cebinden telefonumu çıkardım. Semih'in numarasını hızlı bir şekilde tuşladım. Birkaç kez çaldıktan sonra telesekreterin sesi duyuldu. Derin bir nefes verip telefonu masaya bıraktım. Saçımdan akan su damlaları telefonun üzerine düşmüştü. Söylediğim kahvenin kokusu burnuma ulaştığında mutlulukla gülümsedim. Kız kahveyi masaya bırakıp başka bir isteğim olup olmadığını sordu. Ben olmadığını söyledikten sonra tezgaha geri döndü. Ben kahvemi yavaş yavaş yudumlarken telefonum çalmaya başladı. Arayan isme bakmadan hemen telefonu açıp kulağıma götürdüm.
"Alo Destina orda mısın güzelim ?" telefondan gelen sesin Semihten olduğunu anlayınca istemsiz bir şekilde rahatladım. Şu an ondan başka kimseyle konuşmak içimden gelmiyordu çünkü. Uzun süre sessiz kaldığımı fark edince konuşmaya başladım. "Evet, buradayım. Mezarlıktan çıktım ama yağmurdan dolayı bir kafeye sığınmam gerekti beni merak etme diyecektim." Semih biraz önce benim duraksadığım gibi duraksadı sonrasında boğazını temizleyip devam etti. "Sonunda ev veya mezarlık dışında bir yerde olman güzel sevgilim." yine bir öksürük "Ben eve geçtim geldiğinde konuşuruz o zaman. Acele etme istediğin zaman gel tabi." her ne kadar acele etme dese de ses tonu öyle söylemiyor gibiydi. "Görüşürüz Semih.." diye mırıldanıp telefonu kapadım.
Semihle tıp fakültesinde 2.sınıfken tanışmıştık. Zamanla başta en yakın arkadaşım haline geldi sonrasındaysa sevgili olduk. Zaman fazla hızlı geçiyordu. Mezun olduktan sonra aynı hastanenin farklı bölümlerinde ihtisas yapmaya başlamıştık. O beyin cerrahisine yönelirken ben de psikiyatride ihtisasa başlamıştım. Kahvemi bitirdikten sonra parayı ödemek üzere kasa olduğunu düşündüğüm yere yöneldim. Parayı ödedikten sonra ben tam çıkmak üzereyken içeriye kucağında yavru kedi yatan bir adam girdi. Kapıda bir an için ikimizde birbirimize yol vermeye çalıştık ama başarılı olamadık. En sonunda adam hafifçe gülüp tamamen kenara çekilip "Geçin buyurun lütfen." dedi. Gülümseyip minik bir kafa selamı verdim ardından kapıdan çıktım benim ardımdan da o içeriye girdi.
Bir kaç dakika olduğum yerde öylece kaldım. Ardından yaptığım şeyin saçmalığının farkına varıp hızla eve doğru yürümeye başladım. Sitenin girişine geldiğimde kimse beni görmesin diye hızlı adımlarla binaya doğru gittim. Amacıma ulaşmıştım sitedekiler beni görmemişlerdi. Sitedekileri sevmediğimden değildi aksine bazılarını çok severdim ama kendimde insanlarla konuşacak gücü bir süredir bulamıyordum. Bu yüzden bir kaç haftadır çalıştığım klinikteki danışanlarımla da görüşmüyordum. Bina kapısının şifresini girdim açıldığı gibide kendimi asansörlere attım. Oturduğum blokta bina 25 katlıydı. Ben de 20.katında oturuyordum. Bu yüzden asansörle çıkarken acelem olduğunda sık sık kendime küfür ederdim. Ama bu sefer bu asansör yolculuğu hiç bitsin istemiyordum. Kısa bir süre sonra asansör durdu ben de inip dairemin kapısına gittim. Çantamı bir süre karıştırdıktan sonra ayıcıklı anahtarlığıma ulaştım ve yavaş bir şekilde alıp kapıyı açtım. Ardımdan kapıyı kapatıp ayakkabılarımı çıkardım. Üstümdekiler ben yürüken neyseki kurumuşlardı sadece saçım tamamen kurumamıştı. Sonrasında seslerin geldiği yere yani mutfağa geçtim. Semih ve kardeşi Semir aralarında hararetli bir şekilde konuşuyorlardı. Semih beni fark edince hemen sustu ve kardeşine de minik bir hareket yapıp onu da susturdu. Son zamanlarda beni gören herkesin verdiği ortalama tepki bu olduğu için pek umursamadım. Semir'in gözlerindeki acımayı hissetmek canımı yaktı. Tam da bu yüzden insanlardan kaçıyordum yüzlerindeki acımayı görmekten nefret ediyordum. Ama bütün bunları umursamamaya çalışıp gülümseyerek onlara baktım. Semih bana doğru emin adımlarla yaklaşıp sıkıca sarıldı. Sonrasında çekildi gözleri deli gibi ışıldıyordu. Bu uzun zamandır onda görmediğim çeşit bir ışıldamaydı. Beni yavaşça koltuklara doğru yönlendirdi ve beraber oturduk. Bizim ardımızdan Semir de gelip karşımızdaki tekli koltuğa yerleşti. Semih en sonunda söze girdi "Destina biliyorsun ben uzun zamandır ailemle aramıza soğukluk girmişti." duraksadı ve ellerimi tuttu "Bugün babamlar senin yaşadığın olayı duymuşlar. Bizimle konuşmak istiyorlarmış. Bu yüzden Semir'i yollamışlar. Restoranta gelmemizi istiyorlar." Ellerimi hızlıca kendime çektim. Söyledikleri sinirlerimin zıplamasına neden olmuştu. "Sen ne dediğinin farkında mısın ya ?! Zamanında bizi kovan insanların ayağına mı gideceğiz birde ?" Semir bana doğru dikkatlice baktı. Bu sefer gözlerinde acıma değil tiksinme benzeri bir ifade vardı. Semih'in söze girmesine izin vermeden konuşmaya başladı. "Hadi ama Destina oradaki tek hatalı anne babam değillerdi. Senin söylediklerinin de onların damarlarına dokunduğunu ikimiz de biliyoruz şimdi masum ayağına yatma." Semir'in sözleri iyice çileden çıkmama neden olmuştu Semih'e dönüp "Sen de mi böyle düşünüyorsun ?" dedim. Yüzünde gördüğüm onaylar ifadeyle iyice kan beynime sıçradı. "O gün orada söylediğim sözlerin hepsi ilişkimizi korumak adınaydı bunu sen de gayet iyi biliyorsun." deyip yüzlerine bile bakmadan arkamı dönüp hızla odama gittim. Kapıyı kapattıktan sonra arkadan da kilitledim. Yaklaşık yarım saat sonra adım sesleri duyuldu. Gelen Semihti başta kapıyı açmaya çalıştı ancak başarlı olamayınca kapıyı tıklatıp "Destina bu konu tek başına karar alabileceğin bir konu değil. Eninde sonunda onlar benim ailem." diyip duraksadı. Sesten anladığım kadarıyla kapıya yaslanmıştı. "Hem sen de biliyorsun ki yaşanan bunca şeyden sonra yanımızda duracak birilerine ihtiyaç duyacağız. Ayrıca elbette ki biliyorum sözlerinin ikimizi korumak için olduğunu bu yüzden sana asla kızmadım. Ama kabul edelim ağır sözlerdi güzelim." o durduğunda ben de yataktan kalkıp kapıya yaslandım. Sanki bunu hissetmiş gibi konuşmaya tam o anda konuşmaya başladı. "Seni her şeyden çok seviyorum Des. Seni gerçekten seviyorum sensiz yapamayacağımı biliyorsun. Yalvarırım yanım da ol." O sözlerini bitirdiğinde durup düşündüm. Haklıydı sözlerim hafif sözler değildi ayrıca ben de onsuz yapamazdım. Neredeyse 10 yıldır beraberdik onsuz kendimi unutmak üzereydim. Hem o benim her anımda yanımda olmuşken benim onun yanında olmayışımın haksızlık olduğu sonucuna ulaştım. Bir kaç dakika daha öylece durduktan sonra kilidi çevirip kapıyı açtım. Tabi bu kapının içe doğru açılması onun sendelemesine neden olmuştu. Dengesini yeniden sağladığında gülümsedim. "Hangi restorantlarına gidiyoruz ona göre giyineceğim." Gözlerindeki parlamayla bana bakıp beni hızlıca kucağına aldı ve havada döndürmeye başladı. İkimiz de deli gibi gülüyorduk. Bu uzun bir süredir yaşanan bir durum değildi ama oldukça iyi geldiğini ikimiz için de hissetmiştim. Beni yere indirdikten sonra konuşmaya başladı. "Bizi saat sekiz de moon'a bekliyorlar. Sen hazırlan da çıkalım güzelim. Ben gidip Semir'e haber veriyim." diyip odadan çıktı ben de giyinme odama geçtim. Dolabın kapağını açtığımda uzun zamandır giymemiş olduğum takımlarım beni karşıladılar. İçlerinden beyaz olanı aldım ve içine siyah bir bralet giyerek giydim. Saçlarımdan hala yağmur suları damlıyordu bu yüzden banyoya geçip saçlarımı hafifçe kuruttum. Takılarımı taktıktan sonra odadan çıkıp Semih ve Semir'in yanına gittim. Onlar hazır şekilde beni bekliyorlardı. Belli ki Semir'de Semih'in giysilerinden bir şeyler giymişti.
Semih'in yanına gidip elinden tuttum ve böylece yavaş şekilde hep beraber evden çıktık. Asansörden inince de Semih'in arabasına geçtik. Yolculuğumuz tahmin ettiğimden çok daha uzun ve sessiz geçti. Kimse konuşmaya cesaret edemiyordu sanki. Ortamda oldukça tuhaf bir hava hakimdi. En sonunda vardığımızda derin bir nefes aldım. Az sonra başıma ne gelecekti bilmiyordum açıkçası kendimi hazır da hissetmiyordum böyle bir görüşmeye. Ama işin içinde Semih'in mutluluğu vardı bu yüzden elimin tersiyle itemezdim. Semir ve Semih de arabadan indikten sonra hep beraber restoranta girdik. Garson hızla bize doğru geldi. "Hoş geldiniz efendim. Lale hanım ve Mustafa bey sizi terasta havuz başında bekliyorlar." dedi ve yürümeye başladı bizde onun peşinden sessiz bir şekilde yürümeye başladık. Terasa çıktığımızda uzun kollu giyindiğim için istemsiz sevindim. Burası tahmin ettiğimden daha soğuktu sanki Altun ailesinin soğukluğu havaya da yansımış gibiydi. En sonunda masaya ulaştık ancak beklediğimizden daha fazla kişi bulmuştuk. Üstelik aralarında hiç beklemediğim bir kişi de vardı. Kafe de karşılaştığım adam tam karşımda duruyordu. Sanki adamın yüzünde tuhaf bir ışık vardı daha önce görmediğim türden bir ışık. Bizi görünce gülümsedi. Ardından gözümün tam içine baktı sanki yanımdakiler orada değillermiş de sadece ben oradaymışım gibi bakıyordu. "Sizinle bugün bir kez daha karşılaşmıştık değil mi efendim ? Sizin gibi bir güzelliği tekrar görememekten çok korkmuştum. Sanırım evrene doğru anda mesaj yollamışım. Tanrılar gözyaşı dökerken.. " duraksadı "Ben İlham memnun oldum efendim."
Eveet bir bölümün daha sonuna geldik. Bu bölüm tanıtım olduğu için biraz kısa tuttum ama diğer bölümler daha uzun olacaklar. Yorumlarınızı merakla bekliyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tanrılar Gözyaşı Dökerken
RomanceDestina uzun zamandır melankolik bir ruh haline sahipdi. Yaşadığı hayattan zevk almayı unutmuş sadece nefes almaya devam eden bir yaşam formu haline gelmişti. İnsanlarla konuşmuyor, işini yapmıyor mezarlık ve ev arasında yaşıyordu. Ailesinin çoğunu...