3. Bölüm

282 30 61
                                    

"Siviller ile birlikte altı kişi uzaklaşacak alandan!" dedim telsize doğru. "Ben ve yanımda kalacak beş kişi, burada koruma ateşi açacağız!"

"Üsteğmenim.." dedi Feza endişeyle.

"Sorguluyor musun hâlâ Feza?"

"Hayır Üsteğmenim." Siviller ile birlikte gidecek altı kişiyi seçtiğimde SİHA'ları kontrol ettim. Üzerimizde uçuyorlardı. Boynumdan akan kanı hissedebiliyordum ve canımın acısı gittikçe katlanıyordu.

"Sen de gelesin asker." Önümdeki kıza çevirdim bakışlarımı. Endişeyle bakıyordu bana. "Böyle dayanamazsın daha fazla. Biraz sonra bayılırsın."

"Dua edelim de bayılmayayım o zaman. Hadi git." Bakışları boynumdaydı. Acısını ne kadar hissetsem de şu anda hiçbir şey yapamazdım. Önceliğimiz sivillerin hayatıydı. Bu durumda kendimi düşünemezdim. "Hadi doktor kız, hadi."

"Ben kalayım, silah tutmayı da bilirim."

"Böyle bir şey mümkün değil, hadi doktor kız. Vakit az."

"Öleceksin be adam. Lafımı dinlesene!" Gözlerimi kapattım.

"Can benim canım doktor kız! Eyvallah düşündün ama şimdi kendi canını düşün ve git! Derhal!" Omuzlarını düşürerek ayağa kalkmaya çalıştı. Ayağı kaydığı zaman uzanıp belini tuttum. Üzerine fazla eğildiğim için yüzü boynumun yaralı olmayan tarafına temas ediyordu. Boğazımı temizledim. "Dikkatli ol, başını kaldırma." Şaşkın şaşkın bakışlarının altında geriye çekildim. Başını eğerek diğer sivillerin yanına geçti.

Koruma ateşi açtığımızda gitmeye başladılar. Onlar gözden kaybolana kadar indirebildiğimiz kadar teröristi indirmiştik. İt sürüsü gibi çoğalmaları sinirimi bozarken telsizimi açtım.

"Elli üç saniye içerisinde SİHA'lar atış yapabilir Yüzbaşım." El işaretimle yanımda kalanlara işaret verdiğimde birbirimize yaklaşıp sırt sırta durduk ve hızlı adımlarla alandan uzaklaşmaya başladık. "Son beş saniye, bulabildiğiniz en sağlam kayanın arkasına saklanın." Sırtlarımızı birbirimizden ayırarak hızla kayalara yaslandık. "İki, bir.."

Patlamanın şiddeti ile bedenimi sabit tutmakta zorlansam da bir şekilde başarılı oldum. Gürültünün şiddetinden dolayı bir süre kulaklarım çınladı.

"Herkes iyi mi?" dedim telsize doğru. Sivillerin yanında olan ekip onayladığında derin bir nefes verdim. Yanımda kalan beş kişi de onay verdiğinde temkinli bir şekilde başımı kaldırdım ve geldiğimiz yöne doğru baktım. Her yer duman altıydı. "Hızla sınıra ulaşmamız lazım." Kararan gözlerim bana hiç yardımcı olmuyordu. Sancak yanıma gelip elini omzuma koydu.

"Üsteğmenim, bu şekilde güvenli bölgeye ulaşmamız neredeyse imkansız."

"Başka çaremiz yok Sancak, yapmak zorundayız." Kolumu omzuna atmamı sağladı.

"Tek başınıza yürümeniz çok zor Üsteğmenim. Benden destek alın o zaman." Başımla onayladığımda altımız da birbirimize yaklaştık. Adımlarımı hâlâ sağlam basabiliyor olsam da birkaç dakika sonra tökezlemeye başlayacaktım. Hızlı adımlarla timin geri kalanına yetişmeye çalışıyorduk.

"Gölge on iki, konum bildir."

"Üsteğmenim, yaklaşık üç yüz metre ilerledik." Ortalama altı dakikaya orada olabilirdik. Şartları zorlamamız gerekiyordu çünkü destek istemiş olma olasılıkları çok yüksekti ve onlar araçla gelecekleri için bizden çok daha hızlı olacaklardı.

Gözlerim bulanık görmeye başladığında sıkı sıkı yumup açmaya başladım.

"Gözünüz mü kararıyor Üsteğmenim?" Sancak'ın tedirgin sesini duyduğumda kendimi toparlamaya çalıştım.

Namluda Açan Papatya (Ara Verildi)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin