• 21

1.1K 134 103
                                    

Saat sabahın sekiziydi. Güneşli bir günün açılışını onunla yapmak istemezdim ama, olan olmuştu artık. Zaten ne zaman isteklerim bir anda önümde bitmişti ki?

Sabah uyandığım anda Jungkook kapıma dikilip beni almak istediğini söyleyince, defalarca kez hayır cevabını vermeme rağmen annem yine de beni onunla göndermişti.

Şu an onun arabasındaydık ve bilerek mi yapıyordu emin değildim ama arabayı otuzda falan sürüyordu, üstelik yolu da uzatıyordu. Tamam, ben de bir an önce okula varmak isteğiyle yanıp tutuşmuyordum ama yavaşlığı beni delirtecekti.

Konuşmak ister gibi bir hâli vardı, sanırım bunun fırsatını yakalamaya çabalıyordu. Dudakları aralanıyor, sonra ona attığım ters bakışları yakaladığı anda çıkmayan sesi kökten kesiliyordu.

Bana kalsa onunla konuşmayı bile düşünmüyordum, ki konuşmuyordum da. Şu an aramızda sessizliğin en koyu tonu hakimken, ikimizin de ağzını bıçak açmıyordu. Arada bana attığı ve anlam veremediğim kaçamak bakışları yakalıyordum, göz göze geldiğimiz anda ben bakışlarımı kaçırıyorken, o ise ona baktığım anda göz kırpıyordu. Cidden...Derdi neydi, anlayamıyordum.

Jungkook tarafından kullanıldığımı hissetmediğim bir an bile olmamışken, ondan uzak durmam gerektiği zihnimin hep bir kıyısında asılı olan bir gerçekti benim için. Gerçi yine de o kadar yaklaştırmamıştım onu yanıma. Bazen hiç konuşmamıştık. Bazen de zorla yanına gitmek zorunda kaldığım anlarda, o geri çekilip benden uzaklaşıyordu. Sonra tavırları bir tutarsızlık sergiliyordu ve en yakınımda buluyordum onu. Değişikti.

"Dün gece neden gelmedin?" diye sordu sessizliği bozarak. Emrivaki bir şekilde beni çağırdığı, benimse yine olsa yine de gitmeyeceğim davetinden bahsediyordu. "Sana çok güzel bir sürpriz hazırlamıştım. Kaçırdın."

"Ben, sen gel dediğinde gelecek ve git dediğinde gidecek biri miyim?" Son birkaç gündeki, bana karşı olan ters davranışlarının acısını çıkarmak ister gibi dizine tekmeyi geçirdim. "Siktir oradan."

Acı dolu bir sesle elini dizine atarken, direksiyonun kontrolünü de bir anlığına elinden bırakmış ve arabanın düz otoyolda hafifçe savrulmasına neden olmuştu. Daha doğrusu, ben neden olmuştum. Bana ters bir bakış attı ama bunu hak ettiğini düşünmüş olmalıydı ki bahsini açmadı. "Nereden uyduruyorsun?" diye sordu sadece.

Omuz silkerken, canını acıtmış olmam umrumda bile değildi. "Ayrıca konuşacak başka bir yer mi kalmadı? Arabaya çekmek ne?"

"Kalmadı." dedi onaylar gibi başını sallarken. "Sen benimle gelmek, beni dinlemek istemediğin için başka yerimiz falan kalmadı."

"Bir git başımdan."

"Ben gitmem. Sen de dene bir bakalım gidebiliyor musun?" Bahsettiği imayı anında anlamıştım. Durmayacaktı, ve kapıları da kilitlemişti. Yani beni bırakmayacaktı.

"Bu yaptığın zorla alıkoymak, farkında mısın?" Sözlerime şok olmuş gibi dudakları aralandı ve sonra bakışları bana döndüğünde aslında buna takılmadığımı anladı.

"Sen kendin geldin."

"Ben gelmedim yalnız?"

"Sonuç olarak şu an buradasın." Pervasız tavrının beni öfkeden köpürttüğünün farkındaydı ama yine de delirtmeye devam ediyordu. Gözlerimi kısarken, yan profilini inceledim nefret dolu bakışlarla.

"Sonuç olarak atlarım üstüne."

"Sonra?" diye sordu alay eder gibi hafifçe sırıtırken. Gibisi bile fazlaydı, kesinlikle alay ediyordu. Ben ise bu durumdan hiç hoşnut değildim, ki memnuniyetsizliğimi fazlasıyla belli ediyordum da. Sadece takan biri yoktu.

fuck up the friends | liskookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin