üç, ölümün nefesi

107 13 1
                                    

  "GLORY?" BAŞINI KALDIRMAKTAN çekinerek geriye doğru bir adım attı, güvende olmamanın nasıl bir his olduğunu hiç öğrenmemiş olmayı diliyordu

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

  "GLORY?" BAŞINI KALDIRMAKTAN çekinerek geriye doğru bir adım attı, güvende olmamanın nasıl bir his olduğunu hiç öğrenmemiş olmayı diliyordu. Neredeyse otuz derece olan havaya rağmen buz gibi olan avuçları, sırtından aşağı akan soğuk terler ve tenindeki sinir bozucu, geçmek bilmeyen karıncalanma hissi. Aldığı her nefeste bütün bunların saçlarını uçuşturan melteme karışıp gittiğini hayal ediyordu.

"Glory Helsong?" Sesinin volümü hafifçe yükselmişti ve Glory bu yerde uzunca vakit geçirmemiş olsa da ardından gelecek kükremenin kulaklarını çınlatacağını biliyordu. Sesini yükseltmesi halkın ağzını açardı ve sonrasında olacaklar için ona yardım eli uzatacak kimsesi yoktu. Bu yüzden ciğerlerinin alabildiği kadar oksijeni içine çekerek tüm cesaretini toparladı ve başını kaldırdı. Gözleri kapkara irislerle buluştuğunda içinde gördüğü memnuniyet duygusu biraz olsun rahatlamasına yetmişti ama hala tetikteydi.

Kral tahtından kalktı, görkemli, altın ve birçok değerli mücevherle donatılmış tacı başında hafifçe eğilirken kalın tabanlı ayakkabıları sertçe yere vuruyordu. Glory'nin bakışları bir çırpıda uzun, grileşmiş saçlarıyla birlikte aynı tonda olan kirli sakallarında gezdirdi ve kırmızı pelerini yere sürterek ona doğru ilerlerken tırnaklarını avucuna batırdı.

"Bu küçük kız," Glory'yi işaret ederek taht odasına toplanmış soylular kalabalığına döndü. "krallığımızın görkemli geleceğinde büyük bir rol oynamak için burada."

Kalabalığa sırtını döndüğüne bakışlarına karşılık veren tek kişi Glory'ydi. Adam ona günlerdir üzerinde çalıştıkları işareti verdi ve başıyla muhafızlardan adamı getirmelerini istedi.

Sessizlik uzaktan gelen boğuk, korkunç bir çığlıkla kesildiğinde Glory'nin kollarındaki tüyler dikildi. Korku tenini karıncalandırarak omurgasından yukarıya doğru yükseldi ve boğazı kurudu. Elleri titremeye başlamadan önce ne kadar dayanabileceğini bilmiyordu, yerinde kıpırdamadan durması ve gözlerini kaçırmamak için sarf etmesi gereken çaba büyüktü.

Haftalardır zindan köşelerinde sürünen genç adamı iki muhafız sürükleye sürükleye önüne kadar getirirken durup izledi. Saçları ve sakalları uzamış, üzerindeki tek parça, her mahkuma verilen beyaz kıyafeti kusmuk, çiş ve yaklaştıkça midesini daha da bulandıran iğrenç sıvılarla kirlenip asıl rengi yok olmuştu. Kollarından tutan taş suratlı muhafızlara yalvarırken eğilip doğruluyor, yerde sürüklense bile yakınmayı durdurmuyordu ama konuştuğu dili bilmediğinden Glory dediklerini anlamadı.

Çıplak ayakları mermerde sürterken çıkan rahatsız edici ses yok olduğunda Kral tekrar sözü aldı. "Vatan hainlerini meydanda sallandırmak artık yeterli değil."

Kalabalık, çıt çıkarmadan onu dinlerken yarattığı otoritenin ürünlerini süzerek devam etti. "Görüyorum ki onları bu emellerinden vazgeçirmek, isyankâr eylemlerinden alıkoymak için daha iyi yöntemlere gereksinim duymaktayız."

HEAVEN IN HIDING-PERCY JACKSON Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin