°•¤Bölüm 2¤•°

494 36 27
                                        


Türkiye toplantı odasına yetişirken insanlara çarpıyordu. Zaten saçı başı dağınıktı ve evden nasıl çıktığını bilmiyordu. Tek dediği şey "Özür dilerim ama buna yetişmek zorundayım!"...

(...)

"Nerde kaldı bu?" Dedi Birleşmiş Milletler sitem ederek.

"Sanırım geç kaldı." Dedi ardından Almanya.

"Bu toplantının ne kadar önemli olduğunu bilmiyor mu?"

"Şu zamana kadar hiçbir daveti kaçırmayan Türkiye mi?"

"Belki de şimdi yoldadır?" Dedi Fransa.

Bütün Birleşmiş Milletler üyeleri oturmuş Türkiye'yi bekliyordu. O sırada kapı çaldı.

"Evet, sanırım gelen ablam." Dedi Azerbaycan.

"Girin!" Dedi Birleşmiş Milletler.

Türkiye içeriye girer girmez saçını başını düzeltip özür diledi.

"Çok üzgünüm ama uyuya kaldım toplantının olduğunu unutmamıştım ben-"

"Tamam ama bir daha olmasın lütfen, şimdi yerine oturabilirsin."

Türkiye boş koltuğu ararken tek boş koltuğun Yunanistan'ın yanındaki koltuk olduğunu gördü.

"Türkiye, buraya oturabilirsin. " Dedi Yunanistan samimi bir sesle.

Türkiye hafif adımlarla Yunanistan'ın yanındaki yere geçti. Artık herkes tamam olduğuna göre toplantı başlayabilirdi.

"Evet, bugün Kalkınma Programı Projemiz ile ilgili konuşacağız. Daha sonra başka önemli konulara da değineceğiz."

(...)

Toplantı bittiğinde - herkes çıkarken, Türkiye ve Yunanistan en son çıkan olmuştu. Çünkü Yunanistan, Türkiye'nin çıkmasını beklemişti.

"Şey Türkiye..."

Türkiye arkasını dönüp Yunanistan'a baktı, yanaklarında hafif bir kızarma olmuştu.

"Evet?"

"Bugün çok gergin gibisin. Toplantı boyunca tek kelime etmedin ve biraz titriyordun sanki..."

"Bilmem... Öyle miydim? Aklım çok bulanık Yunanistan..."

Yunanistan'da sanki Türkiye'ye bir şey söyleyecekti. Tam ona seslenecekken Azerbaycan kapının önünde Türkiye'ye seslendi:

"Abla, hadi gelmiyor musun?"

"Geliyorum Azerbaycan!"

Türkiye, Yunanistan'a bakıp:

"Gitmem gerek Yunanistan. Hoşçakal."

Türkiye kapıdan Azerbaycan ile çıkarken Yunanistan tek başına kalmıştı odada.

"Güney Kıbrıs beni beklemeden çıktı bile, insan bir beni bekler..."

Yunanistan kapıdan çıkarken masada bir şey fark etti. Sanırım oturduğu koltuğun yanındakine aitti. Yani Türkiye'ye...

"Bu da ne böyle?"

Yeşil bir kolye... Kolyenin üstünde üç beyaz hilal vardı.

"Bu Türkiye'nin olsa gerek. Evet kesinlikle onun. Osmanlı'nın bayrağı var."

Kolyeyi alıp koşarak Türkiye'nin yanına gitmeye çalıştı ama aşağı indiğinde kimse yoktu. Sanırım az önce Azerbaycan'ın arabasıyla gitmişti.

"Gitmiş bile, ben şimdi ne yapacağım..?"

Kolyeyi cebine koydu.

"Sanırım onunla görüştüğüm zaman vereceğim."

O sırada Güney Kıbrıs geldi.

"Baba! Senin yüzünden otobüsü kaçırdık! Arabayla neden gelmedik!"

Yunanistan hafif kızmıştı.

"Bir kaç gün önce arabamı pert ettiğin için olabilir mi acaba?"

"O zaman yenisini al!"

"Senin için söylemesi kolay! En azından hiçbir ülkeye borcun yok!"

Yunanistan bir de huysuz oğluyla uğraşamazdı... "Lânet olsun..." diyip yoluna devam etti...

(...)

"KOLYEM YOK?!"

Türkiye heryere bakıyordu. Ama babasından kalma hatırası olan kolye yoktu.

"Ne oldu abla? Sorun nedir?" Dedi Azerbaycan.

"Babamdan hatıra kolyem yok! Eminim en son boynumdaydı."

"Orada düşürmediğine emin misin?"

"Eminim! Düşürmedim!"

"Evin her yerine bakmıştı Türkiye. Kıyafetlerini didik didik aradı ama yinede bulamadı. O kolye onun için çok önemliydi... 

"Allah'ım nerde bu kolye!?"

Türkiye'nin gözleri dolmuştu. Babasından tek hatıra kalan şeydi o...

"Koruyamadım baba, üzgünüm..."

"Hey, o kadar da karamsar olma. Mutlaka bir yerden çıkacaktır." Dedi Azerbaycan.

"İnşallah Azerbaycan..."

---

-BÖLÜM SONU-:D

🇹🇷°•"Belki de Bu Son..."•°🇬🇷 Countryhumans Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin