1

0 0 0
                                    

Kalbim vicdan yapacak kadar iyi değildi. Sadece bu işten sıyrılıp gerçekten normal bir hayat yaşamak istiyordum. Bu yaptığım günahların bedeli olamayacak kadar iyi bir istekti fakat ben iyi bir katildim.

Bir avukat, şüphe dahi bulunamayacak kadar, tanınan ve iyi bir avukat.

Ve yeri gelirse, ben kendi davamı kendim kapatacak, o odada kendi kendimi savunacaktım. Ve insanlar bana inanacak kadar hipnoz olacaktı.

Aynı aile katliamım gibi.

Fakat şimdi bir can vardı, canlanan bir can, canım, canımı yakan tek canım.

O benim canım olmuştu. Çünkü kaçmakla yetinen benim canım onun yaşamasıyla tekrar bir can haline gelmişti.

Şimdi o canımdan da kaçacaktım.

Of Milena, ah Milena.

*

Bir gün önce 00.12

Dizimin bir karış üstündeki beyaz, saten, degaje yaka elbimsemin ince askılarını tekrar ve tekrar düzelttim.

Siyah postallarım biraz olsun beni hissettiriyordu. Kendimi kaybetmiş benliğimin içinde bir postal beni mutlu edebiliyordu.

Çoğu objeye gereğinden fazla değer verirdim. Örneğin iş adamları. Bir objeden farksızdı. Ve ben onlara ölümü vererek bu hayattaki oksijen fazlalığından kurtarıyordum. Bence doğaya gereğinden fazla değer veriyordum. Hem de gururlanmaları gerekirdi.

Fakat Alren, Alren'im onu tam bir haftadır gözüme takmıştım. O sıradan bir iş adamından farklıydı. Onun güzel bir mesleği de vardı. O diğerleri gibi değildi. Değer veriyordu, işine, kendine ve bana.

Onunla daha doğrusu bir aydır tanışıyorduk. Bana olan duygularını anlamıştım. Bu kadar kısa sürede ne diye beni sevmişti bilmiyordum fakat güzel bir roldeydim. Fakat bir hafta önceye kadar. Sanırım bende ona karşı birşeyler hissediyordum.

Bu benim ölümümdü. Benim ona birşey hissetmem intihara girişmemden farksızdı. Ona aniden bir açık verebilirdim. Bu olağandı.
Aşk, yaralarını kapattığın, hislerini açtığın birşeydi. Ben ona hislerimi, hissettiklerimi ve yaptıklarımı açamazdım. Yoksa ne o bana karşı birşeyler hissederdi. Ne de ben ondan vazgeçebilirdim.

Şimdi, kendimi kaptırmadan bunu yapacaktım. Bu iş, bitecekti.

Adımımı attığım restorantın dekoruna göz gezdirdim. Bir balıkçıydı. Heryer beyaz ve mavinin uyumuyla doluydu. Benim hissettiklerimse, kan kırmızısı renginden başkası değildi.

Aldığım koku denizi andırıyordu, beynimse hayır Milena; bu bir ölüm kokusu diyordu.

Sonra yanımdaki beyefendiye baktım. Siyah t shirtü ve siyah kotuyla bana uyum sağlamıyordu. Çok farklıydık.

"Keşke bana söyleseydin geleceğimiz yeri. Çok mu şık olmuşum? Doğrusu bunu zorla giydim, iyi yine postalları akıl etmişim yoksa burada stilettolarla çok komik dururdum. Şuranın şirinliğine bak, muhteşem." Dedim ona göstermek istediğim hayranlığı bahşederek.

Penceredeki Yağmurun Hissi Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin