bir, duygu belirtileri

654 51 66
                                    

Gözlerimi açtığımda yatağımın karşısındaki eski aynadaki yansımam ile göz göze geldim. Kıvırcık saçlarım oldukça dağılmış, ve beyaz tenim soğuk havanın da etkisi ile iyice soluklaşmıştı.

Salona doğru adımlar attım, koltuğumun yanındaki masada her sabah olduğu gibi sıcak bir fincan sütlü çay ile karşılaşmayı beklemiştim. Ama boştu...

Her sabah ben uyanmadan beş dakika önce buraya çay bırakan ev sahibim Bayan Hudson, bugün neden böyle yapmıştı? Gerçi geçen gün onu biraz sinirlendirmek için o çayın her sabah kendi kendine oluştuğunu düşündüğümü söylemiştim, buna mıydı sitemi?

Sanmam, o alışıktı bana. Camdan dışarı baktım, her sabah yaptığı gibi evin önünü de temizlememiş olmalıydı.

Çıplak ayaklarım zemine değerken sevgili ev arkadaşım Watson'ın odasına yöneldim ve kapıyı tıklamadan içeri girdim. Çıkardığım kapı gürültüsü ile gözlerini açıp bana hakaret edercesine baktı.

"Lanet olsun Sherlock, ya üstümü giyiniyor olsaydım?"

"Bu saatlerde uyuyor olduğunu biliyorum dostum."

John bana gözlerini devirip kafasını yastığa gömdü. Daha sonra bu odaya birlikte yaşamaya başladığımız günden beri ilk defa girdiğimi fark ettim. Ünlü bir danışman dedektif olsam da üşengeçtim ve merak uyandırmayan şeylerle ilgilenmezdim.

Kafasını kaldırıp sinirle sordu. Ah, John bu hayatta en sevdiğim insan ve onunla uğraşmak bana zevk veren nadir şeylerden...

"Bir vaka mı var?"

Başımı hayır anlamında sallayıp kafamla camdan dışarıyı gösterdim.

"Bayan Hudson bu sabah sütlü çay getirmedi ve kapısının önünü temizlememiş, bu ne anlama geliyor biliyor musun?"

"Sevgili abin Mycroft onu da kaçırıp senin hakkında bilgi vermesini mi istemiştir? Yoksa çaysız bir sabah geçiremiyor musun?"

Omuz silkip her zamanki bilmiş tavrımla cevapladım.

"Abimin rüşvet teklifi görüşmeleri en fazla on dakika sürer, hatta en uzun görüşmesi seninleymiş. Ama Hudson'ın onu görünce korkup kalp krizi geçirme ihtimali var."

Göz devirdi.

"Ben sana sütlü çay yapayım, sende çeneni kapa olur mu?"

İstediğimi almışcasına gülümseyip, geçmesi için kapının önünden çekildim. Odadan çıktığımızda o mutfağa giderken ben çok sevdiğim koltuğuma oturup sigarama uzandım.

Dışarıdan gelen araba sesleri ve dükkan sahiplerinin gereksiz bağırışları yüzümü ekşitmeme sebep oldu. Gürültü, bir  sırasında bazen çok büyük bir ipucu olabiliyordu ama şuan tamamen gereksizdi.

Ve ben gereksiz olan her şeyden nefret ederdim.

Kapının önünden gelen tıkırtılarla kaşlarımı çattım. Kararsız ve çekingen adımlar... Muhtemelen zayıf ve orta boylu bir kadın, bot sesleri... Kapıdaki kişi tedirgince kapıyı tıklattı, tıklatış şekli de kararsızdı. Korkuyor muydu? Endişeli miydi?

Hayır, çekingendi.

"Sherlock! Kapıya baksana, her şeye ben yetişemem. Eğer Lestrade ise lütfen içeri alma, ona 'gay değilim' diyorum, 'o zaman biseksüelsin' diyor."

"Tanıdığımız biri gelmedi John." Kafasını bana çevirip baktı.

"Bir vaka vardır belki, açsana."

opia, sherlock holmes Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin