6. BÖLÜM

22 2 1
                                    

Sani Knight and Bosquet ~ Paranoid

~

Daldım. Sanki beni uzun zamandır isteyen ırmağın, derin suyuna dalmış gibi, onun kırmızıya evrimleşmiş gözlerine daldım.

İki elinde ki kartlarından çıkan sinsi duman sanki anlaşmış gibi sadece bileğindeydi, göz dağı vermek istercesine ahenkle süzülüyordu. Şuan o kadar tehlikeli duruyordu ki...

Fakat ne kadar itiraf etmek istemesem de bu görüntü, korkunç olmaktan çok tanıdıklık hissi veriyordu.

"Seni daha önce tanıyor muydum?"

Kırmızı gözlerini hafifçe kısıp, bana doğru tehditkarca bir adım attı. "Soracağın tek soru bu mu?" Bir adım daha atarak özel alanıma yakınlaştı. "Korku hissetmiyor musun?"

"Çok şey hissediyorum ama hissettiklerimin arasında bir tek korku yok." Bu kez ona doğru ben bir adım attığımda, ayaklarımızın ucu birbirine değdi. "Fakat en çok hissettiğim şey tanıdıklık," Gözlerimi gözlerinden ayırmadan, yüzümü ona doğru yakınlaştırdım. Hiçbir şey yapmadan sadece beni izliyordu. "Yakınlık."

Gözlerimi gözlerinden ayırmasam da dikkatimi, bileklerinden bana doğru süzülmek isteyen kara dumanlar çekti.

O an Azad, gergince bir adım gerileyerek bana ulaşmalarına engel oldu.

"Pişman olacağın şeyler yapıyorsun."

Olduğum yerde kalarak, ona baktım. "Sadece pişman olacağımı bilecek kadar beni tanıyan birisini, bende tanımak istiyorum."

Hiçbir şey demeden, sadece bana baktı. Belki sadece bakmıyordu ama gözlerinde ki anlamı çıkartacak kadar onu tanımıyordum. 

Şansımı deneyerek, sordum: "Kimsin sen?"

Dudaklarını araladı. Belki soruma cevap verecekti fakat odanın dışından bir gürültü daha geldiğinde, dudaklarını tekrar birbirine bastırdı.

Dışarda ki davetsiz bedeni tanımıyordum ama Azad tanıdığını belli ederek kaşlarını çattı ve öfkeyle gözlerini kıstı. Onun bu tavrını hissetmiş gibi, bileklerinde ki simsiyah ince dumanlar kollarına çıkmaya başladı. Sanki daha da ilerleyip beyninin içine girerek, kontrolü kendi ellerine almak istiyorlardı.

Kaşlarını daha da çatarak, sert adımlarını odanın dışına yöneltti. Kırmızı gözleri ve bileklerinde ki kapkara dumanla adeta tehlike benim, diyordu. Yanımdan geçerken, duymadığımı sanarak mırıldandı.

"Sadece tanıdığında, duyacağın başka bir pişmanlığım."

Ya da belki de duymamı istemişti. Geri adım mı atmamı istiyordu? Kafamda ki onlarca soruya arkamı mı dönmeliydim?

Peşinden bende ilerleyecekken, öfkeye sarılmış sesini duydum.

"Sakın dışarı çıkmayı aklından geçirme bile."

İnatlaşacak durumda değildim. Üstelik dışarıda tehlikeli birisi varken.

Kapıdan öfkeli adımlarla çıkarken, dikildiğim yerde durmuş, onu izliyordum. O kadar güçlü bir duruşu vardı ki dışarıda ki her kimse, tanımamama rağmen ona acıdığımı hissettim.

Onun gitmesiyle, sanki bu anı bekliyormuş gibi gelen ani baş dönmesi, kontrolümü elimden aldı.

Biraz önce kapı dışarı etmeye çalıştığım anların bir bir gözümün önüne gelmeye başlamasıyla, gözlerimin karardığını biliyordum. Tutunacak bir yer ararken, yakınımda hiçbir şeyin olmamasıyla kollarım bedenimin iki yanında güçsüzce sallandı. Dizlerim güçsüzleşerek, kontrolü tamamen kaybetti ve bedenim bir külçe gibi yere yığıldı.

VinculumHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin