UZUN BİR ARADAN SONRA TEKRARDAN SELAM DOSTLARIM. SİZE EĞLENEREK YAZDIĞIM BİR BÖLÜM İLE GELDİM. BEN BU BÖLÜMÜ YAZARKEN ÇOK EĞLENDİM, KOPMALIK ŞARKILAR DİNLEDİM (SİZE DE TAVSİYE EDİYORUM^^) SİZİ BÖLÜMLE BAŞ BAŞA BIRAKIYORUM. KEYİFLİ OKUMALAR <3
🎶Urfalıyam Ezelden🎶
Uçaktan indikten sonra kahvaltı yapmak için bir kafeye gittik, kefe de daha sabah kahvaltısı saatinde olduğu için güzelce kahvaltı ettik. Zaten burası İstanbul gibi koklatmalık koymuyor tabağımıza yiyecekleri gayet güzelce dolduruyor ve midem de tıka basa doldu. Kahvaltımızı ettikten sonra saatin 11.30 olduğunu görünce hemen otele eşyalarımızı bırakmaya gittik. Şanlıurfa'ya beş kişi gelmiştik. Onur, ben, Kenan, Elvin ve Selin. Onur yazarımız, ben Onur'un isteği üzerine geldim, Kenan matbaa kısmında çalışan arkadaş, Elvin ise Onur'un editörü, Selin de Onur'un kapak tasarımcısı.
Otele gittiğimizde resepsiyondan odalarımızı öğrendikten sonra asansörlere yöneldik. Oda numaram 389. Odalarımızın olduğu kata geldiğimizde ben ve Onur'un odası yan yanaydı, karşımdaki oda da Elvin kalıyordu, Kenan ve Selin ise diğer tarafımdaki oda da kalıyorlardı. Bir dakika sayın okuyucular Selin ve Kenan sevgili mi?
Odalarımıza girdikten yarım saat sonra hepimiz imza alanına gitmeye hazırdık. Yaklaşık on beş dakika sonra imzanın yapılacağı sahaftaydık. Onur'un sadece bir tane eseri basılıydı ve bu sahafta nefes alınacak bir yer yoktu. Onur gerecekten başarılı bir yazarmış bunu anlamış oldum ve onu seven bu kadar çok insan gördükten sonra ben de 'Kayan İlk Yıldızım'ı yani Onur'un kitabını okumaya karar verdim. Bu kadar çok insanı bir arada görebildiysem gerçekten şans vermem gereken bir eser olduğuna kanaat getirdim.
İmzasını almak için sırada bekleyen herkes ''Yıldızların hikayesini sen yazdın Onur abi'' diye bağırıyorlardı. Galiba kitaptan bir alıntı, Onur da onlara ''Yıldızların hikayesini biz yazdık''dedi. Merakım artmaya başladı ve İstanbul'a gider gitmez Onur'un kitabını okumaya başlayacağım kendime söz. Bu aralar sırf Onur için kendine fazla söz vermeye başlamadın mı sence? Diye iç sesim sorunca bir tane ağzına çakasım geldi. Bu iç ses benden çok konuşuyor bence. Onur'a kızdığım zaman o da bana kızıyor, yahu sana ne oluyor zaten ben olmasam sen bir hiçsin ama bana laf yetiştiriyorsun ayıp be iç ses.
İmza başlayalı bir buçuk saat oldu ve ona rağmen sıra ilerlemiyormuş gibi geliyor. Sadece Onur'un imza yaptığı masanın karşısında dikilip onların fotoğraflarını çekiyorum. İyi ki ayağıma topuklu ayakkabı giymedim yoksa bu kadar saat ayakta bir fotoğraf için dikilsem ayaklarım da dümdüz durduğum için belim de çok ağrırdı. Onur'a pasta getirenler, kırmızı gül getirenler, gözlük akımı yaptıranlar hepsi vardı. Kızların sayısı biraz daha fazlaydı malum Onur tabiri caizse biraz manken gibi bir çocuk. Ben de bir ergen olsam kesin ben de Onur'a kırmızı gül getiririm. Ama maalesef bir ergen değilim ve Onur Bilgin'e hem sinir hem de minnet duyuyorum. Neyse kendimize biraz zaman vermeliyiz.
Tam üç buçuk saat sonra imza bitmişti. Bir imza günün bu kadar yorucu olduğunu hiç düşünmüyordum. Resmen ayaklarım git yatağına yat dinlen diyordu. Onur'un sağ elinin işaret ve orta parmağının tırnak kısımları morarmıştı ama buna rağmen enerjisini bitmemiş olacak ki ''Akşam sıra gecesine gitmeye ne dersiniz arkadaşlar?'' demişti. Tabii ki göz devirdim. Resmen yalanımızı gerçeğe dönüştürmeye çalışıyordu.'' Ya arkadaş benim daha ilk çalışma günlerim biraz insaf mı etsen acaba?'' diye tavrımı koydum. Gerçekten ben üniversiteyi bitirdikten sonra masa başında kitap çevirim diye düşünürken almış beni başka şehre getirmiş üstüne de çiğköfteyi tavana atan dayıların yanına, yüksek sesli müziğin yanına en önemlisi de kalabalık bir ortama sokmaya çalışıyordu. Zaten imza çok kalabalık olduğu için nefes alamadım hala da alamıyorum ve gidip dinlenmek istiyorum. Biraz anlayış istiyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TOZLU SAYFALAR
Teen FictionKorkuları olan bir genç kız ve korkularını unutmayı seçmiş bir erkeğin hikayelerini okumaya hazır mısınız?