“Jimin, yeter! Dur artık yalvarırım!”
Çığlıklar, bağırışlar ve yumruklarımı kaplamış olan kan... Kollarımı tutan eller derimi öylesine sıkıyor ki tırnaklarının güçsüz deriyi delip geçmeye başladıklarını düşünüyorum.
“Lütfen...”
Arkamdan gelen kısılmış ses, uğultu hâlinde bir kulağımdan girip ötekinden çıkıyor. Sesin sahibi önüme geçerken gözlerim kararıyor, basım anormal derecede ağrıyor.
Önümdeki bedenin önce siyah kabarık saçlarını, sonra yuvarlak gözlerini ve yavruağzı rengindeki dolgun dudaklarını görüyorum.
“Kendine gel.” diyor. İki kelimesiyle dâhi kan beynime sıçrıyor sanki.
“Sana yaptıklarından sonra onu mu koruyorsun?” diye soruyorum, inanmayarak. Beden kafasını eğiyor. Derin nefesler alıp kendini sakinleştirmeye çalışıyor.
“Ben seni koruyorum.” Eğmiş olduğu kafasını kaldırdığında dolmuş gözlerini görüyorum.
Elleri kanayan ellerimi tutuyor. “Sen benim en yakın arkadaşımsın. Lütfen kendine gel artık!”
Beni koruduğu falan yok, o sadece ona cehennemi yaşatan sevgilisini korumaya devam ediyor.
“Kendine gelmesi gereken sensin Seokjin. Hepiniz, hepiniz gerçekleri görmelisiniz. Neden herkes karşıma geçmiş bu orospu çocuğunu savunuyor! Neden?” diye bağırıyorum delicesine.
Kollarımı tutan kişilerden kurtulmaya çalışıyorum çaresizce.
Yerden henüz kalkmamış olan Taehyung, hüzünlü duruyor. Yüzü yaralarla dolu. Hareket etmeden beni izliyor.
Kollarımdaki eller an be an sıkılaşıyor. Daha çok sinirleniyorum.
“Bu kadar şey yaptığın yetmedi mi!” Bir ses duyuyorum boğukça, hemen ardından yere itildiğimi anlıyorum.
Oldukça tanıdık olan bu yüz birkaç tane yumruk indiriyor suratıma. “Ne zaman rahat bırakacaksın bizi? Ne zaman!” diye bağırıyor.
Gülüyorum. “Bunu sorması gereken benim.” diye mırıldanıyorum zorlanarak. Bir yumruk daha iniyor gözümün tam altına.
“Ne zaman anlayacaksın psikopat herif!” Yoongi üstümde bağırarak bana vurmaya devam ederken kimse onu tutmuyor.
Kırılıyorum. Beni var güçleriyle tutan bu insanlar onu tutmak için en ufak bir çaba göstermiyor.
Yediğim yumrukların ardı arkası kesilmiyor. Sonra biri geliyor, gözü dönmüş genci üzerimden çekiyor.
“Bırak beni!"
Çığlıklar yankılanıyor.
Seokjin'e bakıyorum. Taehyung'u yerden kaldırıyor. Benim yerime onu tercih ediyor. Kalbim tuhaf bir sızıyla yanıyor.
“Jungkook, bırak." Bu sefer sakince konuşuyor Yoongi.
Yerden kalkmıyorum. Beni izleyen gözlere teker teker bakıyorum, hepsini aklıma kazıyorum.
Jungkook denilen genç öyle bir bakıyor ki bana içim sızlıyor. Özür diler gibi, ağlayacak gibi...
Güç bela götürüyor Yoongi'yi. Uzaklaştırıyor benden. Her yerim ağrıyor, kalkacak gücü bulamıyorum kendimde.
Seokjin açık kahverengi irislerini üzerimden çekmiyor. Taehyung'a bir şey fısıldıyor ve yanıma geliyor.
“Gidelim. Yaralarını temizleyeceğim.”
Ses etmiyorum. Taehyung'u bana tercih ettiği anı unutamıyorum.
Beni yerden kaldırıyor, revire doğru yol alıyoruz.
Jungkook dışında kimsenin beni adamdan saymadığını anlıyorum.
Bana bir canavar gibi bakanlar yavaş yavaş dağılıyor. Öğretmenler öğle arasından sonra okula yeni yeni gelmeye başlıyor, neler olduğunu merak ediyorlar.
Öğrenciler hiçbir şey olmamış gibi derslerine başlarken revirde acı içinde yatıyorum.
Yalnızlığa mahkum bırakılıyorum.
♡
bu kısımdan sonra artık düzyazı tarafında olacağız, umarım hoşunuza gider. çok karmaşık şimdilik biliyorum fakat sona yaklaştıkça neler olduğunu anlayacaksınız emin olun
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ruh rehberi ¦ jikook
Fanficsoul0613: merhaba park jimin. ben senin ruh rehberinim, bundan sonra o saçma kararları almadan önce bana sormalısın. for @vielln_ texting, düzyazı - 2022 hassas ögeler içermekte