- 17 -

446 54 28
                                    

dikkat! bu bölüm hassas içerik bulunduruyor.

“Bırakın!” Çaresizce bağırıyorum. Ellerimi beyaz giysiye sarmaya çalışan adamlara tekmeler atıyor, oda girişinden öylece izleyen aileme bakarak çırpınıyorum.

Akıl hastanesi, diyorlar. Seni oraya hapsedeceğiz diyorlar.

Jungkook gelip beni kurtarsın istiyorum. Bedenimi sıkıca saran kıyafeti yırtıp atsın istiyorum. İmkânsızı istiyorum.

Sakinleşmediğimde bir iğne çıkarıyorlar. Tenime batırılan enjektör acıtıyor. Birkaç saniye sonra uykumun geldiğini hissediyorum.

Bu sefer rüyamda onu görmeyi umut ediyorum.

Beyaz önlüklü bir adam uyanırken beni izliyor. Üzerimde hareket etmemi engelleyecek bir giysinin varlığını hissedemeyince rahatlıyorum.

“Neden burada olduğunu biliyor musun, genç adam?”

Kaşlarımı çatıyorum. “Şizofreni tanısı konuldu senin için.” Tepki vermiyorum. Gözlerim adama değmeden odanın içinde geziniyor. En son onun tarafına baktığımda irkiliyorum.

Arkasında duran Jungkook, kendisine bakmamamı söylüyor. Gözlerimi yere çeviriyorum gergince. Nerede olduğumu, bize ne yapacaklarını bilmiyorum.

“Kimi görüyorsun arkamda, Jimin?”

Doktordan gözlerimi kaçırıyorum, sessizliğimi koruyorum. “Jungkook'u mu görüyorsun?” Ses tonu sevecen fakat yine de cevap vermiyorum.

“Tamam, o zaman kendimden bahsedeyim. Ben Kim Namjoon, otuz yaşındayım. Burada olma amacımız sadece sana yardımcı olmak. Hadi şimdi söyle bana, gördüğün kişi Jungkook mu?”

Tekrar bakıyorum arkasına. “Sakın konuşma Jimin. Bizi ayıracaklar, bensiz yaşayamayacağını söylemiştin.” Jungkook fısıldıyor. Doktor onu duyabilecek gibi dikkatlice konuşuyor.

“Ne diyor sana? Konuşabilirsin Jimin, sorun yok.”

Korku içerisinde doktora bakıyorum. Ellerim korumak istercesine bedenimi sarıyor. “Git,” Olduğum yatakta sırtım duvara değene kadar geriye gidiyorum. “Defol!”

Namjoon, birkaç adım geri gidiyor. Ama yeterli değil, tamamen gitsin istiyorum. Bir süredir kendime bakamadığım için uzamış olan tırnaklarım etime batıyor. Sol kolumun kanamaya başladığını hissediyorum, durmuyorum.

“Tedavi falan istemiyorum. Bizi hiçbir zaman ayıramazsınız!”

Keskin bir eşya arayışına giriyorum. Aradığım şeyi bulduğum o an boğazıma dayamayı düşünüyorum.

Jungkook yerinden kımıldayarak yanıma yaklaşıyor. Gözlerime bakıyor, “Seni seviyorum.” diyor. Sessiz kalıyorum.

“Sonsuz uykuda da rüya görebilir miyim?” diye mırıldanıyorum. “Bilemeyiz bunu.” cevaplıyor gözlerime bakmaya devam ederken.

“O zaman kendim öğrenirim.”

Başucumdaki komodinde duran kağıtlardan birini alıyorum ve atar damarıma denk gelmesi umuduyla bileklerimden birini hızlıca kesiyorum.

Doktor zaman kaybetmeden bana doğru koşuyor, birkaç tanımadığım ismi çağırıyor. Zamanı çok iyi kullanmam gerektiğini anlıyorum.

Kağıtla intihar etmeye çalışacak kadar aptal değilim, doktorun cebinde gördüğüm küçük, neşter gibi gözüken bıçağı aceleyle alıyorum.

Bu seferki hedefim şah damar. Üstüme çullanan adamı sertçe ittikten sonra  boynumun bir kısmına bıçağı bastırıyorum.

Jungkook odanın bir köşesinden sessizce izliyor. Son kez gülümsüyorum.

Tereddüt etmeden kesiyorum. Önce bir şok dalgası yayılıyor bütün vücuduma, birkaç saniye herhangi bir şey hissetmiyorum.

Sonra ise... Fışkıran kanları görüyorum. Her şey yavaş çekimde sanki, doktorun kollarına düşmem dakikalar sürmüş gibi hissettiriyor.

Boynumdaki acıyı her geçen saniye daha fazla hissediyorum. Gözlerim kapanmıyor, aksine sonuna kadar açıklar. Jungkook bir iki adım atıyor, yüzünü eğiyor.

Dudaklarını dudaklarıma değdiriyor. Hissediyorum onu, soğuk dudaklarını ve sıcak nefesini.

Koyu kırmızı kan boynumdan aşağı akarken düşündüğüm tek şey ölüm.

Yavaş yavaş etraf kararıyor. Simsiyah bir boşluk var. Bu boşlukta ne yapmam gerekiyor? Dönüp duruyorum. Kimse yok. Hiç kimse.

Konuşmaya çalışıyorum, sesim çıkmıyor. Sadece bir boşluk içindeyim.

Yavaş yavaş o beliriyor karşımda. “Yeniden diriliş... Dua edelim ki Tanrı bizi insan suretinde karşılaştırsın tekrardan. Seni bana bağışlasın, ruhunun tutsağı olan bizlere merhamet göstersin.”

Ellerimi uzatıyorum. Gülümsüyor. Ona doğru koşuyorum, kollarımı beline sarıyorum. Ona dokunuyorum.

“Söz veriyorum, geleceğim sana. Bu sefer öylesine bir hayal, can yakan bir rüya olarak değil.”

Hissiyatını uzun zamandır merak ettiğim dudaklarına uzanıyorum onu öpmek için. Çilek rengindeki dudakları benimkilerle ahenk içinde dans ediyor. Harika hissediyorum.

“Şimdi git. Ben de peşinden geleceğim.”

Boşlukta birkaç adım atıyorum.

Onunla tekrar buluşacak olmanın verdiği heyecanla karanlıkta kayboluyorum.

Yeniden diriliş.


FİNAL DEĞİL BU FİNAL DEĞİL BU FİNAL DEGİL BU FİNAL DEĞİL. final gibi ama daha bitmedi yani of nasıl açıklayayım dostlar uzatmamı istiyorsunuz diye özel bölümsü gibimsi bir şeyimsi şeyler atacağım yani aslında orijinal final buydu ama neyse demem o ki daha bölüm gelicek yani kaldırmayın kitabı kütüphanenizden 😡

ruh rehberi ¦ jikook Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin